Yaşamın devamlılığını sağlamak, insanlığın DNA'sında yer alan ortak bir özellik ise o zaman dünya nasıl bu hale geldi?
Bunu iklim krizi bağlamında soruyorum. Cevabı elbette çok uzun; insanoğlunun dünyaya olan ilk etkisi kadar eskiye dayanıyor. Hatta sonuca bakılırsa sanki insanlığın ortak DNA'sı, yaşamı korumaktan çok dünyaya zarar vermekmiş gibi geliyor bazen.
Sık sık yazdığım sürdürülebilirlik konusuna bu kez DNA ile giriş yapmamın sebebi, Tekfen Holding'in Sürdürülebilirlik Müdürü Semin Ekeke'nin sözleri. Yaşamın devamlılığını istemenin insanın genetik bir özelliği olduğunu ancak aynı özelliğin çoğu zaman ekonomik kurumlar için maalesef geçerli olmadığını düşünen Ekeke, şimdilerde bu durumun yavaş yavaş değiştiğini söylüyor.
Ekeke ile 30 farklı ülkede faaliyetleri bulunan Tekfen Holding'in, dünyanın en büyük çevre raporlama platformu olan CDP'nin İklim Değişikliği Programı'nda 'A-' bandında derecelendirilmesi ve Su Güvenliği programında da 'A' derecelendirme notu alarak 'Water Security A List- Su Güvenliği A Listesi'nde yer alması dolayısıyla buluştuk.
Bu önemli başarının 2017'den bu yana sürdürülebilirlik stratejisi kapsamında gerçekleştirdikleri faaliyetlerle geldiğini söyleyen Ekeke, iklim krizine, 'gündemdeki en önemli sürdürülebilirlik imtihanı' şeklinde yaklaşıyor.
Hissedar kapitalizminden, paydaş kapitalizmine geçişte şirketleri, 'henüz yolun çok başında' şeklinde değerlendirirken, sürdürülebilirlik konusunda ise şirketleri daha 'öğrenme ve çevikleşme aşamasında' görüyor.
Ekeke'nin dikkat çektiği bir diğer konu da bir süredir yazmayı düşündüğüm yeşil badana meselesi...
Pandemi sürecinde sürdürülebilirliğin bir şekilde popüler hale geldiğini hatırlatıyor Ekeke ve "Gerçek manada geleceğe yatırım yapılan sürdürülebilir faaliyetler ile yeşil badanayı iyi ayırmak lazım. Şirketlerin konuya bütünsel yaklaşmaları ve uzun vadeli yatırım yapmaları çok önemli" diyor.
Umarım hepimiz artan iklim felaketleriyle dünyanın verdiği uyarıyı anlar, yeşil badana yapmayı bırakırız!
En önemli sözü sonda söyleyelim; baş tacı annelerimizin ve kendisini anne hisseden herkesin anneler günü kutlu olsun.
***
TWİTTERATİ ELON MUSK HESABINI DONDURMALI MI?
Sosyal medyanın gündemden düşmeyen ismi Elon Musk'ın Twitter yönetimine katılmayı reddetmesinin, "Acaba Twitter'ın tamamını mı alacak?" şeklinde yorumlandığını geçenlerde yazmıştım. Bu yazımdan tam bir gün sonra Musk'ın Twitter'ı 44 milyar dolara aldığı haberi tüm dünyada bomba gibi patladı. Ve o günden bu yana hem Musk, hem de Twitter en popüler haber konusu olmaya devam ediyor. Eğer yeni bir konu yoksa o zaman da Musk'ın kendisi bir tweet atıp haber olmayı başarıyor. (Bknz. Coca Cola ile ilgili tweeti.)
Her neyse konumuz bu değil. Geçenlerde Elon Musk'ı çok güzel tanımlayan bir ifade ile karşılaştım; Twitterati. Yeni ekonomi, yeni zenginler oluşturduğu gibi yeni kavramlar da sunuyor bizlere. İşte twitterati de buna bir örnek. Tweet ve İngilizce glitterati (ışıltılı yaşam, zengin, ünlü, elit) kelimelerinden türetilen twitterati; twitter gözdesi, sosyal medya eliti anlamında kullanılıyor. Twitter'ın borsadaki hisselerini de almayı planlayan Musk'ın, şirketi açık kaynak kodlu bir yapıya dönüştürmek, (gerçekten) ifade özgürlüğü sağlamak ya da şirketlerin ve devlet adamlarının hesaplarından ücret almak gibi çıkışlarından hangilerini hangisini hayata geçireceği merak konusu. Şimdilik kesin olan bir şey var o da; Musk'ın kendi Twitter hesabını dondurması beklentisi giderek artıyor. Twitter'ın kurucusu Jack Dorsey'in hesabı varken, tweet atmayı bu kadar seven Musk'ın dondurması gerekir mi bilemiyorum, siz ne düşünüyorsunuz?