Atalarımız felaketin büyüklüğünü 'sel, seli götürdü' sözüyle tasvir etmişler. Çok değil sadece iki hafta önce seli, selin götürdüğünü konuşuyorduk.
Ama şimdi içimizi yakan yangınlar tüm hayatımızı sardı. Dünya, sıklığı ve boyutları nedeniyle 'olağandışı iklim olayı' olarak adlandırılan bu sel ve yangınların etkisi altında. Yani dünyada sel, seli götürüyor, yangın, yangını takip ediyor. Artık aramızda iklim krizine inanmayan, küresel ısınmanın olası sonuçlarını inkar eden kimse kalmadı diye düşünüyorum.
Genel yayın yönetmenliğini yürüttüğüm INBUSINESS'ın kuruluşundan bu yana her ay derginin açılış sayfalarını, dünyanın öncelikli sürdürülebilirlik gündeminden bir olaya ayırıyoruz. O aya damgasını vuran bir fotoğrafı iki tam sayfa açarak, konuya dikkat çekmeye çalışıyoruz. (Not: Çok üzücü ama şu ana kadar hiç konu sıkıntısı çekmedik.)
Her ay maalesef ülkemizde ya da dünyada fotoğrafını iki sayfa açabileceğimiz sayısız 'olay' gerçekleşiyor ve biz bunların arasından bir seçim yapmak zorunda kalıyoruz.
Şimdi durup dururken INBUSINESS'ın açılış sayfalarından neden söz ettiğimi sorarsanız. Temmuz ayını sellerle geçirdik ve biz derginin ağustos sayısını bir sel fotoğrafı ile açtık. Daha ilk haftasındayız ama sıcaklıklar böyle devam ederse ağustos ayını da orman yangınlarının verdiği üzüntü ve endişeyle geçireceğiz. Şimdiden Eylül sayısının açılışında yangın 'olayı'nı işleyeceğimizi söyleyebilirim. Tabi dünyanın herhangi bir yerinde daha farklı bir doğa olayı olmazsa.
Bu arada felaket yerine doğa olayını bilinçli olarak kullanıyorum zira artık sel ve orman yangınları yeni normalimiz.
İklim krizi gerçeğimiz!
Ve maalesef iklim bilimciler bugünlerde küresel ısınmayla ilgili tahminlerinde yanılmış olabileceklerini dile getirmeye başladı. Söyledikleri kısaca şu: "Küresel ısınmayla ilgili yaptığımız 1.5 derecelik artış tahmini dünya ortalaması için hala geçerli olsa bile, belli bölgelerdeki ısı katlanarak artıyor. 2021 yazı daha şimdiden tarih kitaplarına olağandışı iklim olayları yazı olarak geçecek."
Çok ürkütücü değil mi?
Son 2-3 aya bakılırsa iklim değişikliği ile ilgili bundan 5-10 yıl önce dile getirilen senaryoların beklenenden önce gerçekleştiğini bizzat yaşıyoruz. İklim bilimciler dünyanın herhangi bir yerindeki seli ya da yangını münferit bir olay olarak görmüyor. Sel, kuraklık ve yangınların hepsinin birbiri ile bağlantılı olduğunu düşünüyorlar. Dolayısıyla Türkiye'deki iklim olaylarını da dünyadan çok ayrı görmüyorum. Dünya yangın ve sel haritalarının ortalıkta bu kadar çok dolaşmasının sebebi de bu. İklim olaylarının birbiri ile bağlantısı.
Özetle bilim insanları bize; "Hepimiz aynı gemideyiz, ya hep beraber batacağız (yanacağız) ya da hep birlikte kurtulacağız. Isınan dünyada yaşamayı öğrenmek zorundayız" diyorlar.
İklim olaylarındaki bu artış korkutmuş olmalı ki çevreye duyarlılığımız da nihayet arttı. Tüm jenerasyonlarda çevreye ciddi bir duyarlılık söz konusu.
Ama bugünün belki de düzenlemeye en çok ihtiyaç duyulan sosyal medya kullanım pratiklerine baktığımda, bu duyarlılığın tıpkı sel ve yangın gibi yıkıcı sonuçları olabiliyor. Bunları gördükçe aklımdan yine bir atasözünü geçirmeden edemiyorum.
Yangına körükle gidenlerden olmak ya da olmamak.
İşte bütün mesele bu!