Üçüncü dalga feminizmin "ebe"lerinden olan eleştirmen, psikanalist ve edebiyat kuramcısı Julia Kristeva, "Günümüzde Annelik" başlıklı yazısında psikanaliz ve ondan beslenen diğer tüm entelektüel uğraşların (ki buna üçüncü dalga feminizmden neşet eden 'kuir çalışmaları' da dahildir) "babalık işlevi" ile fazlasıyla meşgul olup "annelik tutkusu"nu göz ardı ettiğinden dert yanar. Kendisi kısa ama üzerine düşünmesi uzun süren bu yazı şöyle bitiyor:
"Tüm dikkatimizi anneliğin biyolojik ve sosyal yönleri ile cinsel özgürlük ve eşitlik konularına yönelterek, anneliğin karmaşıklığı üzerine bir söylem üretmekten yoksun kalan ilk medeniyet olduk. Burada ortaya koyduğum argümanların bu eksikliğin telafisine yardımcı olmasını umut ediyorum. Böylece anneler ve onlara refakat edenler (jinekologlar, kadın doğum uzmanları, ebeler, psikologlar ve analistler) bu çılgınlık ve yücelik dolu tutkuya ilişkin anlayışımızı derinleştirmemize yardımcı olacaktır. Anneliğin günümüzdeki eksiği budur."
Bizde dünyadaki entelektüel akımlar en az on yıl geriden takip edildiğinden feminist hareketin öncülerinden olup da kendisini feminist olarak tanımlamayı reddeden Kristeva'nın anneliğin karmaşıklığı hakkındaki söylem eksikliğine işaret etmesi kafa karıştırıcı olabilir. Zaten ana akım feminist hareketin çelişkilerinden birisi de kadınlar için mücadele verdiğini iddia edip onları sadece erkeğin var olduğu alanlarda güç sahibi olmaya çağırması ve sadece ama sadece kadına özgü olan bu ayrıcalığın üzerine düşmemesi, düşünmemesi, söylem üretmemesi ve hatta uzun yıllar boyunca küçük görmesi değil midir?
Türkiye'de performans sanatı denince akla ilk gelen isimlerden olan Günseli Kato'nun "Annelik kadına mertebe kat ettirir" anafikrini vurgulayan sözlerinin bağlamından çıkarıldığını görünce o yüzden hiç şaşırmadım. Şöyle demiş:
"Diyorum ki hani çocuk doğurmak kadar güzel bir şey yok bir kadın için. Bir kad-ı nın çocuk doğurmuyorsa eksiği vardır. Onu bilir onu söylerim. Kadının kadın olması için çocuk doğurması gerekir. Bunu söylüyorum. İsteyen ekonomik durumdan, yaşadığı ortamdan o ayrı mesele. Sağlıklı beden, doğuramayan neyse onu konuşmuyoruz tabii ki. Ama doğurduğunuz andan itibaren mertebe kat ediyorsunuz unutmayın. İnsan olarak bir canlıya can vermek ve onu büyütmek. Erkekler için bunu söyleyemeyeceğim maalesef. Kadınlar için çok önemli."
Kato ile görüştüm. Kendisi sağlık, ekonomik vb. sebeplerle "doğuramayan" kadından bahsetmediğini tekrar vurguladı. Zaten röportaj esnasında da "Onu konuşmuyoruz tabii ki" diye de eklemiş. Bahsettiği "eksiklik" ise en çok çocuk sahibi olmak isteyip de olamayan ama bu uğurda hem bedensel hem maddi hem de manevi bir sürü fedakârlık yapan kadınların "en içeriden" bildiği bir eksiklik. O gönül yorgunluğu... Şayet onları incitecek bir tavır sezseydim, benzer durumda dostları olan bir kadın olarak ben de bu yazıyı yazmazdım.
Bu sözleri "Kadınlığa mertebe atlatan o duvara merdiveni dayayıp çıkın ve kendinizi anneliğin tutkusuna bırakın" çağrısı olarak okudum. Günümüzde kadının çocuk doğurmamasının allanıp pullanmasına bir tepki aslında bu. Ki isteyen doğursun, isteyen doğurmasın. Mevzu o da değil.
Mevzu, bir yaşam dünyaya getirme ayrıcalığının sadece tek bir cinsiyete bahşedilmiş olması ve sözde o cinsiyeti savunmaya hayatını adayanların bu ayrıcalığı öteki cinsle güç savaşı verme amacıyla önemsizleştirmesi ve değersizleştirmesi.
Zamanında şöyle yazmışım:
"Annelik, Allah aşkına en yakın var olma hali olsa gerek. Adına fedakârlık bile demeyi aklınıza getirmeden kendinizi verdiğiniz, bazen benliğinizi unutturacak derecede derin bir adanmışlığı beraberinde getiren, kadına sınırlarını kendinin bile bilmediği bir güç katan annelik (...) Annelik, kadınların her açıdan ayrımcılığa uğradığı şu yalan dünyada, sadece bizim söyleyebileceğimiz bir şarkıdır. Tadını çıkara çıkara raks etmeye bakalım, gerisi iyilik güzellik..."
Allah herkese gönlündeki muradı nasip etsin; gerisi iyilik, güzellik...
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz