"Ateşkesin sağlanabilmesi için barış görüşmelerini Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, İsrail, İsviçre, Papa veya Birleşmiş Milletler değil, Erdoğan İstanbul'da organize etti."
Alman NTV online "Haftanın Şahsiyeti" köşesinde böyle diyordu. Bu, yıllardır türlü iftirayı attıkları Başkan Erdoğan'ın diplomasi başarısına şaşıran Batı medyasındaki analizlerden sadece birisi.
Diplomasi çetrefilli ve uzun soluklu bir yol. Diplomatik başarılar, akşamdan sabaha kazanılmıyor. Ardında uzun uğraşlar, zaman içerisinde tesis edilen önemli ilişkiler ve tutarlı politikalar var. "İstikrar sağlayıcı güç olarak Türkiye" politikası da öyle. İsmi, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un "Türkiye as a Stabilizing Power in an Age of Turmoil" yani "Küresel Kaos Çağında İstikrar Sağlayıcı Bir Güç: Türkiye" başlıklı kitabından aldım. Kitap, küresel sistemin bir tür kaos yaşadığı bu dönemde Türkiye'nin tezlerini ve istikrar sağlayıcı, düzen kurucu rolünü anlatıyor. Kendini doğrulayan kehanet gibi, kitap da çıkmasının üzerinden iki ay geçmişken kendisini doğruladı aslında.
Mesela şu kısım: "Türkiye, küresel düzlemde adalet sağlanmadan barış, istikrar ve refahın sağlanamayacağını güçlü şekilde vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, defalarca ülke liderlerini küresel meydan okumalara karşı birlikte hareket etmeye çağırdı, sadece ulusal çıkarlar için değil bütün insanlığın faydası için çabalanması gerektiğini belirtti. Bu çağrı yalnızca söylem düzleminde de kalmadı. Balkanlar'dan Libya'ya, Somali'den Doğu Akdeniz'e kadar pek çok farklı noktada Türkiye ya çözümün merkezinde oldu ya da istikrarın sağlanması için katkıda bulundu."
Kıtlık ve daha pek çok sorunla boğuşurken Batı'nın sırtını döndüğü Somali'yi ayağa kaldıran, Libya'da Hafter çetesine diz çöktürüp BM destekli hükümeti güçlendiren, Karabağ işgalini sonlandıran Azerbaycan'a yaptırım tehdidine rağmen destek olan ülkemizde Rusya-Ukrayna barış masasının kuruluşu bu yüzden istikrar politikasının tutarlı bir devamı olarak okunmalıdır
Düşünsenize: Masanın iki tarafında, iki Hıristiyan, iki Slav ülke. Müslüman bir ülkenin lideri olan Erdoğan'ı ayakta alkışlıyorlar. Üstelik Rusya ve Ukrayna tarihsel olarak aynı imparatorluğun, Çarlık Rusya'sının parçasıydı. Karşılarındaki liderse, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasını omuzlarında taşıyor. Bu karedeki diplomatik maharetin altını çizmek için daha pek çok farklılık sıralanabilir. NATO üyesi Türkiye, NATO'nun bizzat varoluş ve kurulma nedeni olan Rusya'yla, ittifak içerisinde en yakın ilişkileri olan ülke. Öyle ki, Belarus'ta kurulması istenen barış masasını önce Antalya, sonra İstanbul'a getirecek kadar...
Sadece bu değil. Türkiye bir yandan Rusya'yla stratejik savunma ve enerji ortaklıklarına imza atarken (S-400 alımı, Akkuyu Nükleer Santrali gibi), diğer yandan da Ukrayna'nın Rusya'ya karşı askeri savunmasının belki de en başarılı unsurunu sağlıyordu: Bayraktar SİHA'lar. Ya da Kırım'ın ilhakına karşı çoğu Avrupa ülkesi yarım ağızla tepki verirken, Rus lider Putin'le yakın ilişkiler yürüten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunuyordu. Hem de Rusya'yla kurduğu ilişkiler nedeniyle, özellikle ABD'nin yaptırım baskısı sürerken...
Batı'nın tutarsız duruşunun asıl turnusol kâğıdıysa Bayraktar meselesi oldu. Karabağ'ın Ermenistan işgalinden özgürleştirilmesinde başrolü oynayan Türk SİHA'lara o dönem yaptırım uygulayıp parça satmayı reddeden Batı, şimdi aynı SİHA'ları Ukrayna'da alkışlıyor. Barış masası, Batı'nın bu tutarsızlıkları nedeniyle Türkiye'de kuruldu.
Soğuk Savaş sonrası yıkılan ve yeniden kurulan dünya düzeninin, bir kez daha sarsıldığı ve çok kutupluluğa doğru evrildiği bu süreçte, ağırlık merkezi olmaktan uzaklaşan ABD gibi ülkeler, artık oyun kurucu değil, oyun bozucu. İstanbul'dan çıkan olumlu mesajlar sonrası Washington'dan gelen "Temkinli olalım, Rusya barış görüşmeleriyle dünyayı yanıltıyor" anlamına gelen açıklamaları, çok iyi bir örnek. İşte tüm bunlar alt alta konulduğunda, Türkiye'nin nasıl ince bir çizgide, inanılmaz zor bir dengede, diplomatik zaferleri elde ettiği daha net görünüyor.
"Küresel Kaos Çağında İstikrar Sağlayıcı Bir Güç: Türkiye" tezi böylelikle daha da anlam kazanıyor.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz