Akit Gazetesi'nin efsanevi genel yayın yönetmeni Hasan Karakaya'nın vefat yıldönümünde bir anma töreni gerçekleştirildi. "Vefa" deyince aklıma gelen ilk isim olan Cumhurbaşkanı Erdoğan da elbette oradaydı. Konuşmasının sonlarına doğru, Karakaya'nın da çok dert ettiğini bildiğim bir noktaya parmak basarak şöyle dedi:
"Üzülerek ifade etmek isterim ki basın yayın camiamızda darbeci zihniyetle samimi bir hesaplaşma yapılamadı. O günlerde gazete manşetlerinden darbeciler adına siyasete ihtar çekenler, korundu kollandı, hiçbir şey olmamış gibi pişkince köşebaşlarını işgal etmeyi sürdürdü. Dahası bu kalemşorlar cumhuriyet mitinglerinden Gezi olaylarına, 17-25 Aralık'tan 15 Temmuz darbe teşebbüsüne kadar demokrasimize yönelik tüm girişimlerde tetikçilik yapmaktan geri durmadı (...) 2023'e giden süreçte medyamızın bu iç hesaplaşmayı da yapacağına, bu habis zihniyetten kendisini bir an önce kurtaracağına inanıyorum. Ülkemiz, milletimiz ve demokrasimiz adına bunu içten bir temenni olarak burada özellikle ifade ediyorum."
Yarama tuz oldu bu sözler; kendi mücadelemde yaşadıklarımı hatırladım. Misal yıllar önce bir kokteylde öncü kuşaktan bir ablamızı gördüm. Konuşmak için yanına gittim ama selam verdikten kısa süre sonra arkasında duran kişi yüzünü bizden yana çevirdi ve o kişinin Ertuğrul Özkök olduğunu fark ettim. Ablamıza, "Ben şu tarafa geçeyim. Şimdi Özkök benimle konuşmaya kalkarsa bir tatsızlık çıkmasın" dedim.
Beş dakika sonra o öncü ablamız yanıma geldi ve bana sitem etti. Kendisinin Özkök ile ayda bir telefonlaştıklarını, arada görüştüklerini, ülke siyaseti üzerine istişare ettiklerini söyledi. Beni de "dışlayıcı ve sert" olmakla nazikçe itham etti. Bir şeyler söyledim ama şaşkınlıktan tam ne dediğimi hatırlamıyorum. Bizim camiada da bu tavrımdan ötürü bazılarının "militan" olarak nitelediği bir yazarım. Çünkü bazı konular-kişiler kırmızı çizgim ve asla taviz vermeye yanaşmıyorum.
Bulunmadığım bir programda şahsımı karalayıcı ifadeler edildiği için Habertürk TV canlı yayınına katılmamı da belki hatırlarsınız. O program oldukça ses getirdi. Hatta sosyal medyada saatlerce başka bir şey konuşulmadı ama "bizim" medya kuruluşlarımızdan bazıları konuyu haber dahi yapmadı. Bir tanıdığım, bu kuruluşlardan birinin genel yayın yönetmenine sormuş; "Ortalık yıkılıyor, neden tarafsız da olsa haber yapmadınız" diye... Büyük GYY'miz "Gruplar arası savaş çıkarırken bize mi sordu" minvalinde cevaplamış. Yani Habertürk'ün sinsi yayıncılığı sadece benim sorunummuş; başkasının değil.
Neyse o günden sonra HT'de adımı anmak adeta yasaklandı. Fatih Altaylı, Twitter'da verdiği cevabı da benim yanıtım üzerine silmek zorunda kaldı. Çünkü "eski defterler"in açılmasından korkuyorlardı. Bu yüzden kendi kanalında da bana cevap hakkı tanınmadı ve o nereye çıkıp "cevap" verdi dersiniz: Saadet Partisi'nin kanalı TV5'e... Gerçi Uğur Dündar'ı da Erbakan Ödülleri töreninde taltif etmişlikleri var. Neden şaşırıyorsam? Yine de başörtülü protestoculara "Alçak fah...ler" demiş birisini aralarına alıp, ona hürmette kusur etmeyip, hep birlikte başka bir başörtülü yazara saydıran iki "erkek" moderatörün dindar kimliğinden beklentim vardı belki. Artık yok.
Hani Dostoyevski, "Hiç insan öldürmediği halde bir katilden daha cani insanlar gördüm; umudumuzu öldürenleri gördüm" diyor ya... O yüzden "bizim" medyamızın da bu iç hesaplaşmayı yapacağına dair umutlarımı bu ve benzeri onlarca örnekten ötürü şimdilik askıya alıyorum Sayın Cumhurbaşkanım... Yine de "umuyorum" ki haksız çıkarım.