Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HİLAL KAPLAN

Emekçinin asgari hakkı

Pandemi sonrası küresel ekonomideki daralma herkesin malumu. Tedarik zincirlerindeki aksaklıklar ve enerji piyasalarındaki dalgalanmalar sebebiyle süreç gelişmiş ülkeleri bile sarstı. Türkiye, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelere benzer olarak son üç yılın en yüksek enflasyon rakamlarını yaşıyor. Böylesi bir vasatta en çok etkilenen kesimin emekçi sınıfı olduğu aşikâr.
Geçen sene aralık ayında asgari ücrete % 21 zam yapılmış, 500 lira artırılarak 2 bin 825 lira net, 3 bin 577 lira brüt olarak belirlenmişti. Avrupa İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) 2021 yılının birinci yarısı için açıklanan verilerine göre Türkiye, asgari ücretin satın alım gücü paritesinde (PPS), ABD'nin de dahil olduğu 26 ülke içinde 7. sırada bulunuyor. Eurostat'ın tahmini verilerine göre Türkiye'de asgari ücretin satın alma gücü standardı 1191,09 puan. Bu da Türkiye'yi Avrupa'da 26 ülke içinde 7. sıraya yerleştiriyor. 2020'nin ikinci döneminde Türkiye'nin puanı 979,84 puanla 11. sırada yer alıyordu.
Fakat Türkiye'de 2021'in ikinci yarısı kur savaşlarıyla geçti. Dolardaki ani ve hızlı yükselişle fiyatlar üzerinde oluşan baskı en çok dar gelirliyi vurdu. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz süreçte gelecek yılın satın alma gücünü belirleyecek olan asgari ücret zammı daha da önem kazandı.
Asgari ücret zammında çoğunluk yüzdelere veya virgülden sonrasına bakmaz. Mevcut durumda 4 bin TL'nin altında olacak hiçbir zam halkta olumlu karşılık bulmayacaktır. 4 bin TL, çoktan asgari ücretin psikolojik sınırı olarak belirlenmiş görünüyor. Yetkililerin bunu dikkate alarak karar vereceğini düşünüyorum. Zira Türkiye'de emekçinin hakkına en çok sahip çıkan uygulamalar, AK Parti hükümetleri tarafından uygulanmıştır; bu geleneği sürdürmek önemlidir.

***


'KAPALI STOKÇU' MARKET ZİNCİRLERİ
Demirören Haber Ajansı'nın geçtiği başarılı haberde üç farklı market zincirinde süt, yağ, sigara gibi belli ürünlerde satış kısıtlaması olduğu çalışanlarca belirtiliyor. Örneğin bazı marketlerde üç kutu sütten fazlasını alamazken, diğerinde bir adet yağdan fazlasını alamıyorsunuz. Literatürde buna "kapalı stokçuluk" deniyor. Market zincirleri, gelen malları devasa depolarında tutmak yerine raflara koyup satış adedine kısıtlama getirerek stokluyorlar. Yani görünüşte stoklama yok ama süregiden bir stoklama var.
Savaş zamanında değiliz. Ürüne ulaşımda herhangi bir güçlük yok. Avrupa'daki gibi tedarik zincirimizde de kopuş yok. Buna rağmen stokçuluk almış başını gidiyor. Serbest piyasa "başıboş" piyasa mı demektir? Vatandaşın hakkını koruyacak bir çözüm stratejisini devlet bir an önce halka açıklayıp uygulamaya koymalı diye düşünüyorum.
Tüketiciyi Koruma Derneği Mali İşler Başkanı Murat Bal'ın önerilerine de yer vermek isterim:
"Yaklaşık bir haftadır oldukça şikâyet alıyoruz. Vatandaşların bu konuda kanunen yapabilecekleri çok şey var. Marketlerde sınırlandırmayla karşılaştıkları zaman bu durumu kolluk kuvvetlerine bildirebilirler. Ayrıca vatandaşlar Ticaret Bakanlığı'nın Haksız Fiyat Bildirim uygulamasına şikâyetlerini bildirebilirler. Bir de Gelir İdaresi Başkanlığı bir uygulama başlattı, vatandaşlar oraya da şikâyetlerini iletebilir. Özellikle Gelir İdaresi Başkanlığı'na çok iş düştüğünü düşünüyorum. Çünkü Gelir İdaresi Başkanlığı, bu firmaların alış faturalarıyla stoklarını anlık denetleyebilir."

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA