Gezi kalkışmasının puslu günleriydi. Birileri Başbakan Erdoğan'a kesin düşer gözüyle bakıyordu; birileri de "ne olur ne olmaz" diye safını belli etmemeye bakıyordu.
bakıyordu. Başbakan Erdoğan, o gerilimli süreçte iki gün üst üste protestoculardan oluşan heyetlerle görüştü; hem dinledi hem de kendi zaviyesini anlattı. Nihayetinde eylemcilerin sözcüsü gece yarısı canlı yayında Taksim'in iki haftadır işgal edilmesine son vereceklerini düşündüren ifadeleri içeren bir basın açıklaması yaptı. Ertesi gün özellikle "Kızıl Soros'un adamları", eylemcileri geri çekilmemeleri ve polise direnmeleri gerektiği yönünde iknaya uğraştı. Bir kısmı çekildi, kalanlar polisle çatıştı.
Devletin terörle mücadele tarihinde ilk kez farklı bir yolu denediği dönem ile cumhuriyet tarihinin en geniş ayaklanmasının çakışması tesadüf değildi. Uzun zamandır "pişirilen" sürecin bir ürünüydü. Atatürk Kültür Merkezi de insanların kafasını bulandırmak için öne sürülen "malzeme"lerden birisiydi.
Başbakan Erdoğan, binanın ne kadar atıl olduğunu, depreme dayanıklı olmadığını, halk sağlığı için tehdit olduğunu ve zaten yıllardır potansiyelince kullanılamadığını ne kadar anlatsa da, yeni bir kültür merkezi inşa edeceklerini, eski yapının geleneğini ihya edeceklerini ne kadar söylese de durmadılar. İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanan raporda binanın yenilemeye uygun olmadığı, depreme dayanıklılık arz etmediği belgelendi. Duvarların döküldüğü, kolon ve kirişilerden görünen demirlerin çürüdüğü gösterildi. Ancak yargıya başvurup istedikleri yürütmeyi durdurma kararını alan CHP zihniyetli çevreler sayesinde yeniden yapım yıllar sonraya bırakıldı. Erdoğan'ın gönlünden geçen, İstanbul 2010'da "Avrupa Kültür Başkenti" ilan edilmeden bu yapının ülkemize kazandırılmasıydı ama olmadı.
Erdoğan o dönem çok tartışılan şu sözlerle sitem etmişti: "AKM'nin yanında, arkasında alanlar var. 'Burayı yıkıp yerine buraları da ekleyerek Taksim'e yakışan dev eseri inşa edelim' dedik. Ona da inanmadılar. 'Yok, yapmayacaksınız, öyle bırakacaksınız' dediler. Arkadaşım, ben ülkeme, insanıma düşman mıyım? AKM'yi 2010'a yetiştirebileceğimiz halde bunu yapamadık. Öyle bir şey ki siz adım atıyorsunuz, yargı karşınızda. Şimdi yargı bu ifadelerime kızacak, biliyorum. Yargı kararında, projenin niye olamayacağının anlatılması gerekir. 'Niye olamaz?'; bir söyleyin 'niye'sini. Projeyse proje, hizmetse hizmet... Bunu ülkemiz için yapıyoruz. Ciğerlerimize kadar bize kan ağlatıyorlar, kan... AKM'yi 2010'a yetiştiremedik. Şimdi sadece restorasyon yapılıyor. Türkiye'de işler neden zor yürüyor, işte size bir örnek..."
Erdoğan'ın "Ciğerlerimize kadar bize kan ağlatıyorlar" dediği çevreler, bugün AKM'ye en çok gidecek ama yine de beğenmeyecek bir kulp bulacak olan çevreler. "Yıktırmayız" deyip dogmatik bir inançla sarıldıkları yerden bir çiçek daha filizlendi. 2040 kişilik opera salonu, 802 kişilik tiyatro salonu, çocuk sanat merkezi, resim galerisi, çok amaçlı salon, müzik kayıt stüdyoları, sanat ihtisas kütüphanesi, cep sineması ve tasarım dükkânı ile devleşen AKM, ülkemize hayırlı olsun.
Velhasıl ne AVM yapıldı ne de Atatürk'ün ismi silindi; bir "pardon" bile diyemeyen "istemezük" siyaseti ise tüm umarsızlığı ile varlığını sürdürüyor.