İsim babasının Atatürk olmasıyla veya suikaste kurban giden millî yazarlarıyla övünen Cumhuriyet gazetesinde dün bir haber çıktı. Başlığı aynen şöyleydi: "ABD, Boğaziçi Üniversitesi'ne el koyabilir!"
İlgili haber tivitinin altındaki kutlama mesajlarında "Sert kayaya çarptılar" diye devletini küçümseyenler mi ararsınız, "Sonumuz Ayasofya olmasa bari" diyerek özüne yabancılaşmışlığını ikrarda dibi bulanlar mı... Egemenlik haklarımızın başka bir devletçe hiç edilmesi hülyası her ne kadar boş olsa da, bu güruhta sebep olduğu sevinç ise o denli mide bulandırıcı. Sonra "sömürge ruhlu, mandacı satılmışlar" deyince, hakaret eden biz oluyoruz! Ancak yine de söylemeden edemeyeceğim: Herhangi bir konuda ABD'nin egemenlik haklarımıza müdahalesini meşru bulan, tanıyan veya boyun eğenler şereften, haysiyetten ve kişilikten yana nasibi olmayanlardır.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz
Robert Kolej Mütevelli Heyeti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında imzalanan mutabakat metni üzerinden bu tartışmayı başlatan da bir üniversitemizdeki araştırma görevlisi. Kendi devletine olan nefreti ve öfkesi öylesine büyük ki metinde geçen New York Mahkemeleri'nin konuya el atmasını ve ABD'nin 10 bin kilometre öteden Boğaziçi'ne 'özgürlük ve demokrasi' getirmesini umut ediyor. Üniversitelerimiz maalesef bu "gönüllü sömürge" kadrolarla dolu. Yani sorun Boğaziçi'den ibaret değil.
Boğaziçi, sadece bunun en katı örneğini teşkil ediyor. Kurulduğu yıldan bu yana muhafazakâr veya milliyetçi hocaları tavizsiz dışlayan, teröre müsamahakâr, Batıcı her tür fikrin cirit attığı korunaklı bir alan sunan Boğaziçi, 1992'den beri gerçekleşen tüm rektör seçimlerinde bu dengeyi hususi olarak korudu. Hocalar, "al gülüm, ver gülüm" diye özetlenebilecek seçimlerle kendilerinden biraz farklı bir kişinin bile yönetimde yer almamasını özenle sağladı. Böylelikle ortaya "Boğaziçi'ni Türkiye gibi değil; Türkiye'yi Boğaziçi gibi yapmalıyız" diyen, Anadolu'nun bağrından kopup geleni bile bir yıl içinde "Boğaziçi geleneği" diye sayıklayan aşağılık kompleksli zombilere dönüştüren bir "habitus"a sahip fanus çıktı.
Yerli olanın yabancı sayıldığı, milliyetçi olanın düşman kabul edildiği, terör sevicinin teşvik edildiği bu tersine dünyanın vatandaşları olan öğrencilerin bir kısmının kurduğu Boğaziçi Dayanışma'nın İngilizce mektuplar yazıp, yabancı medya organlarını etiketleyerek Demirtaş'ın serbest bırakılmasından KHK'lıların iadesine her meselede terör örgütlerinin yanında saf tutması ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı istifaya çağırması bu sebeple şaşırtıcı değil.
Mevzunun, Bulu'nun atanması veya Boğaziçi'nden ibaret olmadığını biliyorduk ama iyice netleştirdikleri için de sanırım kendilerine teşekkür etmeliyiz!