İdlib'de dün Esed güçlerinin saldırılarında iki şehit daha verdik.
Bu süreçte CHP lideri Kılıçdaroğlu, 9 yıl sonra nihayet (!) Esed'le görüşmemiz gerektiği görüşünden vazgeçti. Gerçi daha birkaç ay önce, Esed'in sağ kolu El Maftah'ı kendileri Türkiye'ye davet etmişler, giriş yasağı sebebiyle muratlarına erememişlerdi.
Ne var ki Kılıçdaroğlu'nun veya CHP milletvekillerinin söylemleri, Esed'i ve adamlarını aratmıyor. CHP Genel Merkezi, Suriye'nin Ankara Büyükelçiliği gibi çalışıyor.
Kılıçdaroğlu da "İdlip'de ne işimiz var?" diyor, Esed de. Kılıçdaroğlu da "Türkiye, teröristleri kolluyor" diyor, Esed de. Kılıçdaroğlu da İdlip'ten çıkmamızı söylüyor, Esed de.
Bu çirkin sözleri, İdlib'deki varlığımızdan rahatsız Rus heyetinden bile duymuyoruz ama ülkenin ana muhalefet liderinden işitiyoruz.
Daha vahimi, CHP liderinin her hafta savaş suçları belgelenen Esed'e bir kez bile 'terörist' dediğini duymadık. Ancak aynı Kılıçdaroğlu, TSK'nın desteğiyle, Mehmetçik ile omuz omuza savaşan Suriye Millî Ordusu'na ve İdlip'te bombalar altında yaşam mücadelesi veren sivillere bile 'terörist' diyebiliyor.
Sorarım size, şehitlerimizin katiliyle aynı ağızdan konuşan birisi, onların adını ne hakla ağzına alabilir?
***
Davutoğlu'na 63 koruma yetmemiş!
Gündeme gelmek için oldukça yoğun uğraş veren Davutoğlu ekibi, en sonunda olmayan mağduriyetler icat etmeye tenezzül etti. Eski Başbakan olması hasebiyle, kendisi hakkındaki koruma kararının kaldırıldığı iddiası basına servis edildi.
Darbe gecesi 'güvenli eve' sığınan Davutoğlu'nun 'açıkta kalmayacağını' biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Davutoğlu ve ailesine özel 10 araç ve 63 koruma polisinden müteşekkil bir ekip varmış. Yine Emniyet açıklamasına göre, Konya'daki bağ evlerinde de kendisi orada bulunduğu müddetçe koruma noktasına personel görevlendirilerek koruma hizmeti sağlanıyormuş.
Zat-ı âlilerini, halkta karşılıkları olmadığı gibi 'acı gerçek'lerden koruyacak bir mekanizma ise henüz mevcut değil.