Ekrem İmamoğlu, 23 Haziran seçimi öncesi katıldığı programda, "Sadece özel kaleme ait araçları Yenikapı'daki büyük alana dizecektim, sizi de oraya çağıracaktım" diye açıklamıştı.
Yenikapı'ya bazı araçları gerçekten dizdiler. Ancak gözlerimiz İBB Özel Kalem'e ait olduğunu söylediği 50'den fazla lüks aracı aradı.
Araçların nerdeyse hepsi piyasadaki en uygun fiyat aralığında bulunan ve hizmet amacıyla kullanılan araçlardı. Ki nitekim kiminin üzerinde sağlık hizmetlerine kiminin üzerinde zabıtaya ait olduklarına dair logoları bile duruyordu. Bu şov yüzünden birçok hizmet de maalesef aksadı.
Engelli çocuğundan hasta annesine değin İBB'den düzenli hizmet alan aileler ise İmamoğlu'nun şov hırsından en çok mağdur olanlardı.
İmamoğlu henüz Beylikdüzü Belediye Başkanıyken senede 140 araç kiralatmıştı.
İstanbul'un 35 ilçesinden birinin ihtiyacı buyken, Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki 730 araçtan nasıl bir "israf" çıkardığı ise anlaşılamadı.
İşin en trajikomik yanı, sonradan lüks araç görünsün diye getirilen Mercedes'in, İmamoğlu'nun vekili Hüseyin Aksu'ya ait çıkmasıydı!
CHP'li vekil Barış Yarkadaş, bu absürd şovu şöyle izah etmeye kalkmış: "Bu araçlar sözleşmesi bitmiş araçlar. Hatalar olmuş. Aslında İBB'nin planına göre hizmet süresi bitmiş olanlar ile diğerleri aynı yerde toplanıp ayıklanacaktı." Araçların her türlü kaydı dijital ortamda mevcutken, bir sürü zaman ve enerji kaybıyla onları aynı yere toplamaya kalkıldığını iddia etmek gülünesi bile değil.
CHP Grup Başkanvekili Engin Altay da Yenikapı'ya getirilen en lüks aracın İmamoğlu'nun vekili Aksu'ya ait çıkmasını şöyle değerlendirmiş: "İBB Başkan Vekili'nin Mercedes kullanmasında bir sakınca yok." Diyânet İşleri Başkanı'ndan Cumhurbaşkanı'na değin yıllardır lüks araç diye kafa ütüleyenlerin aslında ortada bir gariplik olmadığını iş kendierine gelince teyit etmesi de burda not olarak kalsın.
Velhasıl, 'israf şovu'nun kendisi tam bir israf oldu. Hem vatandaşın parası hem de zamanı açısından...
BAE'nin yeni projesi hayırlı olsun!
Birleşik Arap Emirlikleri'ne çalışan Dahlan'ın Türkiye üzerindeki orperasyonları ilk Gezi döneminde gündeme gelmişti. 17-25 Aralık ve 15 Temmuz'da da bu değişmedi.
Dün de BAE'nin fonladığı Türkiye'deki bir kuruluş dikkatimi çekti. Adı "House of Impact" (HOI), merkezi Dubai'de. Yöneticisi de "kim şık, kim rüküş" yazılarıyla bilinen, Gezi'den sonra her Amerikan Kolejli gibi devrimci saflara yazılan birisi. Diğer ekip üyelerinden bazılarını da Gezi sürecindeki performanslarından hatırlıyorum.
HOI'in "Hizmetlerimiz" sayfasından aynen alıntılıyorum:
"Verinin sosyal hareketler için etkilerini açıklığa kavuştururuz; görünmeyen - yüzeyde olmayan farklı taban kitlelerini ortaya çıkartır, analiz eder, hedefler ve hareketin destekçisi olmaları için onları ikna etmeye çalışırız... HOI, farklı kitleleri yatay kesen ortak duygularda birleştiren otantik içerikler oluşturur; doğru duyguları harekete geçirerek tansiyonu yönetir." Sadece marka yönetimine dair bir oluşum mu diye baktım ama ekibin içinde tanınmış bir siyaset bilimcinin de olması ve "geleceğin liderleri"ni yetiştirmenin de misyonlarından biri olması dikkatimi çekti. Dünya, Cambridge Analytica skandalıyla daha yeni sarsılmışken, hangi veriyi, nasıl elde ettikleri ise ayrı bir soru işareti...
Neticede, BAE fonuyla bize demokrasi öğretmeye kalkmasalar bari...