Çanakkale'deki altın çıkarma faaliyetine dair protestolar sürüyor. Bizdeki sözde çevreciler, Bodrum başta olmak üzere birçok gözbebeğimiz ağaçlar kesilerek betona boğulurken susar.
Efendiler, süper lüks konaklarına Boğaz'a nazır alan açmak için ağaç kestiğinde susar.
Koç Üniversitesi inşa edilirken canım ormanın içine edildiğinde dahi susar.
Hatta bugünlerde çok endişelendiklerini söyledikleri Kaz Dağları'nın eteklerine, CHP'li belediyelerce verilen izinlerle oteller kondurulurken de susar.
Bizdeki 'çevreci'liğin büyük kısmı sus payı üzerine döner zaten. Dünyada da aşağı yukarı böyledir ya.
Ancak konu, 'ya sen nerdeydin'cilik (whataboutism) oynayarak geçiştirilmeyecek kadar önemli.
Öncelikle Kaz Dağları denerek ortalık ayağa kaldırıldı ama ilginç bir nokta: Proje alanı Kaz Dağları'nda değil!
Kaz Dağları'na 40 kilometre mesafede bulunuyor. Milleti daha çok galeyana getirmek için daha tanıdık bir isim mi seçildi, bilmiyorum. Bildiğim, ağaç kesiminin Kaz Dağları'nda yapılmadığı ve bunu demenin sahtekârlıktan hallice olduğu.
Kesilen ağaç sayısına 200.000 diyorlar ama Bakanlık 13.400 ağacın kesildiğini söylüyor. Hatta madenci firma, mevzuatta getirilen şarta uyarak, 2 farklı noktada hatıra ormanı oluşturmuş ve 14 bin fidan dikimini gerçekleştirmiş. Kaldı ki binlerce gösterici, bu ağaçlar kesildiğinde nerdeydi ve şimdi başka ağaç kesilmesi söz konusu değilken neden ağaçlar için gelmişler gibi mesaj veriyorlar?
Bir de suyun ve toprağın siyanürle zehirleneceği iddiası var. Enerji Bakanlığı da şirket de ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarla bu iddiayı yalanladılar. Şirket şöyle diyor: "Altın arama ve çıkarma süreçlerinde siyanür ya da türevi bir madde asla kullanılmamaktadır. Çıkarılan kayaçların içindeki altının ayrıştırılması ise yine uluslararası kriterlere göre, katı bir prosedür içerisinde ve özel olarak hazırlanmış korunaklı, sızdırmazlığı sağlanmış yerlerde, ilgili idarelerin denetimiyle gerçekleştirilir. İddia edildiği gibi siyanürlü atık barajı bulunmayan tesisimiz, tüm uluslararası standartlar gözetilerek sıfır deşarj prensibiyle çalışacaktır." Bu ifadenin takipçisi olmak hepimizin vazifesi. Elin Kanadalısına inanacak değiliz ama yollara dökülenlerin ve destekçilerinin yalan haber siciline bakınca onlara da inanacak değiliz. Şimdilik siyanür kullanımının olmadığı ise net.
Gelelim, "Türkler taş taşımakta çok iyiler" başlıklı binlerce habere... Yatırımlarının %25'i Türkiye'de olan Alamos Gold COE'su, Trump'ın Rahip Brunson'ı gerekçe göstererek ekonomimize açıktan saldırdığı geçtiğimiz temmuz ayında, hisselerinin düşmesi üzerine Bloomberg'e çıkıyor.
Hem şirketini savunuyor hem de bu düşüşün geçici olduğuna ve Türk ekonomisini diri tutmanın siyaseten gerekli, ekonomik olarak akılcı olduğunu anlatıyor. Röportajı muhalif sosyal medya hesapları sadece "Türkler taş taşımakta çok iyiler" diye verince izleyeyim dedim.
CEO'nun sözleri şöyle: "Türklerin olağanüstü yaptığı şeylerden biri, hatta dünyanın en iyileri arasındalar bu konuda; o da hafriyat, taşı oynatmak. Makinelerini kendileri yapıyor, ülkelerinde üretiyorlar. Olağanüstü iyiler. O yüzden işimizi bu şekilde yapmak konusunda eminiz. Dünyanın başka bir yeri olsa böyle yapmayabilirdik."
CEO, bir sektör olarak hafriyatta ne kadar gelişmiş bir ülke olduğumuzu anlatıyor ama elbette ufak bir çarpıtmayla sanki Türklere hakaret edilmiş gibi bir anlam çıkıyor. Bunu yapanlar, başka bağlamda da yabancı yatırımcının azlığından şikâyet ederler.
Ayrıca projede yabancı çalışan olmamasını sanki bir eksiklikmiş gibi yansıtanlar da "Suriyeliler işimizi çalıyor" diyen güruhla aynı. Bu proje vesilesiyle direkt binden fazla, dolaylı olarak on binden fazla istihdam sağlanacak. Ama ne gâm!
Hülasa mevzu ağaç veya Kaz Dağları değil. Mevzu ne; ona da siz karar verin.