Kuruluşu itibariyle Diyânet İşleri Başkanlığı, seküler devlet bünyesindeki bir İslâm otoritesi olması hasebiyle istisnaî konuma sahiptir.
Bizde devlet hem din işlerinden ayrıdır ama aynı zamanda din işlerine içkindir. Müslüman çoğunluklu ülkeler içindeki müstesna pozisyonumuzun en önemli veçhelerinden biri de budur.
15 Temmuz'a giden süreçte, FETÖ gibi dini istismar eden yapıların ne denli tehlikeli olabileceğini en içeriden müşahede ettik. Keza DEAŞ gibi terörist yapıların da benzer şekilde İslâmî temellere dayandığını iddia ederek yine en çok Müslümanları mağdur ettiği malum.
Bu minvalde Diyânet'e ve Başkan Ali Erbaş'a mühim vazifeler düşüyor.
Dün Abdülhamit Han'dan yadigâr Ertuğrul Tekkesi'ndeki özel bir toplantıda sayın Başkan, bu alandaki mücadelelerini, yayınladıkları kitap ve raporlar ile yaptıkları panel ve konferanslar üzerinden anlattı.
Alev Alatlı, Saadettin Ökten, Nevzat Tarhan, Nazif Gürdoğan ve Raşit Küçük gibi alanının önde gelen isimleri ile Anayasa Komisyonu Başkanı Bekir Bozdağ'ın da katıldığı ve Başkan Erbaş'ın periyodik olarak düzenlediği Münevverler Toplantısı'nda birçok ana başlık ele alındı.
Örneğin mezhepler arası çelişkilerin kolonyalistlerce nasıl sömürüldüğü ve kışkırtıldığı, Türkiye'nin de bu alandaki muhtemel sorunlara dair vermesi gereken mücadeleden bahsedildi. Ayrıca Başkan Erbaş, ilahiyat fakülteleriyle Diyanet arasındaki iletişimi güçlendirmek açısından geçtiğimiz haftalarda tüm ilahiyat fakültesi dekanları ve 81 il müftüsü ile bir ilk toplantı tertip ettiklerinden söz etti.
24 milyon öğrenciye daha yaygın ve doğru biçimde dinin nasıl anlatılabileceği ise ana mevzuların başında geliyordu. Erbaş, müftülüklerde kurulan gençlik merkezlerinden bahsetti ve kendi dönemlerinde her bir imam, müezzin ve Kur'an kursu hocasının en az on genç ile iletişimde olmaları ve maddî-manevî ihtiyaçlarının karşılanması için talimat verdiğini söyledi. Yine bu toplantıda artık Türkiye'de meal basımının Din İşleri Yüksek Kurulu'nun onayına bağlı olduğunu öğrendim. Bu, Arapçaya hâkimiyeti Mısırlı bir taksi şoförü kadar bile olmayanların, kafasına göre meal yazdığı bir vasatta gerçekten gerekli bir denetimdi. Emeği geçenleri kutlarım.
Son kertede halkımızın, dini anlamak noktasında en çok güvendiği kurumun Diyânet İşleri Başkanlığı olduğu düşünülürse, bu makamın taşınması zor bir sorumluluk yüklendiği gerçek.
Ancak herkesin sustuğu zamanda Adnancılara karşı çıkışında olduğu gibi sesini yükseltmiş, 'aşırıya giden'lere karşı had çizgisini göstermiş, en son Tunceli ziyaretinde gördüğümüz üzere toplumun tüm kesimleriyle iletişim kurmaya önem veren bir Başkan varken ümitvâr olmamak zor.
Başkan'ın vaize kızı
Kendileri yazmamı istemediler ama belirtmeden geçemeyeceğim. Çünkü anne babası bürokraside yükselenin, evlâtlarının özel kalemlikten müşavirliğe kadar üst makamlara atandığı örneklerin yayıldığı bir devirdeyiz ve güzel örnekler de pek yazılmadığı için kimsenin haberi olmuyor. Sayın Başkan'ın kızı Merve Hanım, 4 çocuk kitabına imza atmış ve aynı zamanda 4 çocuklu çalışkan bir anne. Hâlen güneydoğuda bir ilçede vaizelik görevini büyük şevkle yürütüyor. O kadar ki gitmediği köy, çalmadığı kapı kalmamış. En son bir kampanyayla 150 ihtiyaç sahibi çocuğun baştan ayağa giydirilmesine vesile olmuş. Bu hikâyeyi bilmek bana büyük mutluluk verdi, siz de bilin istedim.
Allah emeklerini zayi etmesin.