Bir zamanlar anti-semitist, 'Yahudilerden nefret eden adam' anlamına gelirdi. Şimdiyse, 'Yahudilerin nefret ettiği adam' anlamına geliyor.
Arkasında tartışmalı bir miras bırakarak ölen gazeteci Joseph Sobran'ın en sevdiğim sözü bu olsa gerek. Zira objektif bir tanımı olan 'antisemitizm'in sınırlarının nasıl da sübjektif ve egemen dili sahiplenenlerce takılan bir yafta haline geldiğini daha öz anlatan bir alıntı bilmiyorum.
Bu bağlamda anti-semitizm, İsrail'e yönelik yapılan her eleştiriyi etkisiz kılmak için takınılan bir zırh haline gelmiştir.
İroniktir, aynı strateji İran'ı eleştirmeye kalktığınızda da uygulanır. Şayet Tahran'ın yayılmacı politikalarına itiraz etmeye kalkacak olsanız, hemen birileri parmaklarını size doğrultup mezhepçilikle suçlayarak, Şiilik adı altında sayısız katliam yapan militanların varlığını tartışmaya kapatır. Bu işler böyledir. En çok saldıran ve ses çıkartan, muarızını savunmaya iter ve kazanır. Bilmez miyiz?..
IKBY'nin gayrimeşru referandumu üzerinden de benzer bir strateji uygulanıyor.
İlginçtir bu stratejinin en büyük üstlenicisi bu sefer sadece HDP çevreleri değil; onlarla aynı frekanstan ses veren bazı 'İslâmcı' kişiler ve oluşumlar. Hükümet yetkililerinin ağzından çıkan her sözü Kürt düşmanlığının alametiymişçesine yansıttıkları yetmiyormuş gibi gün aşırı PKK'nın yayın organlarından yayılan dezenformasyonların daha da geniş halk kitlelerine ulaşmasını sağlıyorlar. "Türkle Kürdü ayırmanıza fırsat vermeyeceğiz" meydan okumasıyla girizgâhı yapılan dramanın son perdesinde kanırtıcı yalanlardan beğendiğinizi seçip ajite oluyorsunuz. Bir tür vicdan pazarlamacılığı yani; yemiyorsan vicdansızsın, fitnecisin, Kürt düşmanısın.
Bunun son örneğini, Tatvan'da adı Selahattin Eyyubi olan bir okulun isminin Ömer Halisdemir olarak değiştirilmesi meselesinde yaşadık. Aynı mahallede, Selahattin Eyyubi isimli iki okul olmasından hareketle, okullardan birine 15 Temmuz'un sembol şehidinin ismi verilmiş. Olay bundan ibaret.
Ama mevzubahis isimler, afili isyankâr cümlelerle mevzunun aslını saklayarak, sanki devlet Selahattin Eyyubi'nin adını unutturmaya çalışıyormuş gibi bir hava verdiler.
İçlerinde hem Hür Suriye mücadelesini destekleyip hem de ülkenin en İrancı kanallarından birinde dizi dizi programlar yapacak kadar ilişki jonglörü olanlar da var, ülkesi İsrail'le az buçuk diplomasi yaptı diye Cumhurbaşkanı'na hakaret edecek noktaya gelip IKBY'de açılan İsrail bayrakları karşısında üç maymunu oynayacak kadar maharetli olan da var. Bu oportünizmleri Makyavel'i ağlatırdı ama sorsan menfaatçi de biz oluruz, omurgasız da, vicdansız da.
Neden? Somali'den Arakan'a, Filistin'den Suriye'ye İslâm davasının sancaktarlığını yapmaya çalışan ülkemizin menfaatini, bu vizyonu sahiplenen liderini savunuyoruz.
Bundan âlâ 'günah' olur mu?