Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler.
Ancak siz bunu bilemezsiniz.
Bakara, 154
Yine tarihin kırılma noktalarından birindeydik ve bu sefer 'kıran' biz olmuştuk. Anavatanımızı kurda kuşa teslim etmeyeceğimizi, dosta düşmana gösterdik. Allah'ın elinin üzerimizde olduğunu, bizi koruyup kolladığını ve yüreklerimizden korkuyu söküp aldığını milletçe gördük.
O puslu geceden bu yana, bir senede ne olduğunu değerlendirelim:
Devletin çok önceden millî güvenlik tehdidi olarak belirlediği Fetullahçı Terör Örgütü ile olan mücadelesi hızlanarak devam ediyor. Evet, aksaklıklar var ancak tarihte eşi görülmemiş büyüklükteki bir sızma hareketiyle karşı karşıya olduğumuz unutulmasın. Aksaklıkları telafi için komisyonların kurulmuş olması da devlet ciddiyetinin gereğidir ve vazifelerini titizlikle ifa etmelidir.
Darbe davaları, demokratik bir hukuk devletinde olması gerektiği gibi sürüyor. Hatta biraz fazla demokratik! Zira her davada FETÖ'cülerin başka bir provokasyonuyla karşılaşıyoruz. Darbe davaları için belki de kılık kıyafetlerinden duruşma salonlarında konumlanmalarına kadar ayrı bir yasa çalışması yapmak gerekiyor. Üzerinde 'kahraman' yazan tişörtle salona gelmekten şehit yakınlarına dil çıkarmaya dek darbecilerin her tür terbiyesizliği işlediği davalardan söz ediyoruz.
Davaların sanki adi bir suç yargılanıyormuş havasında sürmesi, davaların sulandırılmasına da olanak tanıyor maalesef. Psikolojik harpte mahir olan FETÖ, bazen aldırdığı kararlar bazen de yaptırdığı çıkışlar üzerinden bizleri zayıf ve yenilmiş hissettirmeye çalışıyor. Bu minvalde FETÖ'cüler zerre miskal pişmanlık göstermezken, her fırsatta onlara merhametten bahseden yazarların kim olduğunun ve neye hizmet ettiklerinin kamuoyu zihninde netleştiğini düşünüyorum.
Dünyanın dört bir yanında özellikle okullar üzerinden örgütlenip bürokrasiye sızmayı hedefleyen FETÖ'nün imkânları tek tek ellerinden alınıyor.
Olağanüstü koşullardaki bu mücadeleye rağmen, ana muhalefet partisinin ise 25 gün boyunca süren ve 175.000 kişinin katılımıyla sonlandırılan bir yürüyüş gerçekleştirmesine imkân vererek, hem demokratik hem de güvenli bir devlet olduğumuzu kanıtlamış bulunuyoruz. Değişmeyen tek şey ise, Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinin tutumu.
FETÖ'nün sermayedarları İngiltere, askerleri Almanya, örgüt üst yönetimi ve tetikçileri ise ABD tarafından kabul ediliyor. Yunanistan'a kaçan darbeci askerlerin de teslim edilmemesinde, Almanya'nın baskısının rolü malum. Batı medyasındaysa, özellikle FETÖ lehine yanlı haberler yapılmaya devam ediyor. Böylelikle Kuzey Atlantik bloğunun, Türkiye'nin millî güvenlik sorunu olarak kabul ettiği bir oluşuma kasıtlı ve bilinçli olarak kol kanat gerdiği bir kez daha netleşiyor.
Başlıktaki soru, bizim jenerasyonun aklına mıh gibi kazınmalıdır ki gelecek nesiller bu nesebi gayri sahihlerin şerrinden muhafaza olsun.
15 Temmuz şehitlerimizin ruhu şad olsun.