"Beni kaçırdılar, öldüreceklerdi de; ama Tanrı yardım elini uzattı, halk da ordu da sokaklara döküldü ve işte karşınızdayım. Fakat bu darbenin başını çekenler ABD hükümetinin koruması altında bugün burada, bu ülkedeler. Ve bendeniz ABD hükümetini teröristleri himaye etmek ve tepeden tırnağa yalan dolan bir söylem tutturmakla itham ediyorum."
Petrol üretiminde dünya üçüncüsü olan Venezuela'nın, Bolivar'dan sonra gördüğü en büyük lider Chavez'di. Petrol gelirinin %80'ini halkının kullanımına sunan Başkan, ABD ortaklığındaki özel petrol şirket sahiplerinin tepesini gittikçe attırıyordu. Onlar için son damla, Şubat 2002'de, Chavez'in devlet petrol işletmesinin yönetimine kendisine yakın isimleri getirmesiydi. Artık rüşvet- kâr- rant çarkına çomak sokulmuştu. Özel TV ve gazetelerin tamamına sahip olan şirket sahipleri, meşaleyi yaktı.
Yine Şubat 2002'de, Ticaret Odası Başkanı Pedro Carmona ve muhalif siyasetçi Carlos Ortega, Beyaz Saray'da Bush tarafından kabul edildi. Artık düğmeye basılmıştı. Üst düzey bir general, özel TV'lerden birine üniformasıyla çıkıp, Chavez'in çekilmesi gerektiğini açıkladı.
11 Nisan 2002'de, muhalifler hedefinin devlet petrol işletmesi olduğunu açıkladıkları yürüyüşlerinin yönünü, Chavez destekçilerinin çevrelediği bilinen Başkanlık Sarayı'na çevirdi ve kuşattı. Binalardan, kim olduğu hâlâ tespit edilememiş keskin nişancılar ateş açtı. Chavez destekçilerinden birkaçı ise, sadece korkutma amaçlı boş yollara ve havaya ateş etmişti. Ancak özel kanallar, sadece destekçilerin ateş ettiği anların görüntülerine yer verdi. Üstelik ateş ettikleri alanın boş olduğunu gösteren açıya da ekranlarında yer vermedi. Böylelikle 10 kişinin ölümünden sorumlu olanın Chavez destekçileri olduğu yalanını yaydı. Ölümlerin suçu, Chavez'in üzerine yıkıldı. Tüm medya, 'istifa' sesleriyle inliyor ve ordu göreve çağrılıyordu.
Deniz Kuvvetleri Komutanı, TV'ye çıkarak, ordunun Chavez'den desteğini çektiğini ilan etti. Devlet TV'si kuşatıldı. Mobil araçla Başkanlık Sarayı'ndan canlı yayın yapmaya çalıştılarsa da, yayın on dakika içinde kesildi. Chavez'in halkıyla ve dünyayla bağı kalmamıştı. Artık sadece Saray'ı kuşatan tanklar ve 'barışçıl geçiş' çağrısı yapan özel kanallar vardı.
Saatler 22'yi gösterirken, Askerî Yüksek Komuta üyeleri, silahlı adamlarıyla beraber, istifasını istemek üzere Saray'a geldi. Chavez, artık bir rehindi. Generaller, çıkmadığı takdirde, Saray'ı bombalamakla tehdit ediyordu. Chavez, söylenen zamana beş dakika kala, destekçilerinin zarar görmemesi için Saray'ı darbecilerin gözetiminde terk etti. Son sözü, "Asla vazgeçmeyin" olmuştu. Chavez'in danışmanlarından birinin, "Tarihi yok edemezler" haykırışı da kayıtlara geçti...
Ertesi gün, Carmona, Saray'a gelerek Başkanlık yemini etti. Meclisin ve Anayasa Mahkemesi'nin dağıtıldığını ilan etti. Bu sırada TV'ler, ne "Demokrasi istiyoruz" diyerek sokaklara dökülen Chavez destekçilerini ne de onlara ateş eden polisleri gösteriyordu. Ancak göstericilerin "Chavez istifa etmedi, esir alındı" argümanı destekçilerinin arasında kulaktan kulağa yayıldı.
13 Nisan sabahından itibaren halk, Başkanlık Sarayı'na akın etti. Artık tüfeklerle susturulamayacak, öldürmeyle bitmeyecek kadar çoktular. Ve o gün, saat 14'te, olmaz denilen bir şey oldu. Alt sınıftan gelen ve kimseden görmedikleri saygıyı Chavez'den gören Saray Muhafızları, halktan korumak bahanesiyle Saray'ın etrafını kuşattı. Carmona ve generaller kaçmış olsa da fiilî hükümet üyeleri tutuklandı. Daha 24 saat önce Chavez'in bitişini böbürlenerek açıklayan "Yüksek Savcı", Saray'ın bodrumunda saklanırken yakalanıp kelepçelendi. Saray'ın çatısına Venezuela Bayrağı çekildi. Artık "Başkan" bekleniyordu...
Saat 20'de, devlet TV'si nihayet canlı yayına geçebilmişti. Saray Muhafızları Komutanı, orduya itaat çağrısı yaptı. Komutanlar da tek tek bağlanarak sadakat bildirdi. Sabaha karşı 2.30'da, gecenin karanlığını yırtan bir helikopter ışığı göründü. Chavez, sol yumruğu havada, aydınlık bir gülümsemeyle helikopterden indi ve halkıyla kucaklaştı. "Halk tarih yazdı" diyerek, kabine üyelerine sarıldı. İlk çağrısı, "Evlerinize dönün, düzen sağlanmıştır" oldu. ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, "Chavez'le anlaşmazlıklarımız oldu ama demokrasiyi desteklemeye devam edeceğiz" diye açıklama yaptı.
Uluslararası kuşatma ardından gelen 'yürüyüş' klasik bir CIA taktiğiydi. Nitekim darbe lideri Carmona, 2005'te Miami'de görüntülendi. Kaçan generallerin bir kısmının da ABD'de olduğu biliniyor. Chavez, 2006'da, BM Genel Kurulu'na hitap ederken, yukarıdaki sözleri ABD'nin yüzüne, New York'ta çarpmıştı. Ne değişti? Hiç. Çoğunuz hâlen Chavez'in diktatör olduğunu ve kanserden öldüğünü sanıyor ama hakikat bundan ibaret değildi...