Aslında Donald Trump'ın gittikçe Hillary Clinton'ı zorlayacak bir aday olduğunu yazdığımdan beri aradan çok vakit geçti ama ülke gündemimizin yoğunluğu sebebiyle konuya dönüş yapamamıştım. Bugün vaktidir.
Her ne kadar çatırdasa da hâlen dünyanın en güçlü ülkesi olmaya devam eden ABD, kasımda yeni başkanını seçecek. Trump, nerdeyse hiç zorlanmadan, yedi göbek Cumhuriyetçi ailelerden yetişmiş adayları geçip, Clinton'ın karşısına 'tek başına' dikildi. Tek başına boşuna tırnak içinde değil, zira aile boyu Cumhuriyetçi Partili olan George Bush'un bile kendi partisini bırakıp Demokrat Partili Clinton'ı destekleyeceğini açıkladığı, CNN'den NBC'ye bütün büyük medya gruplarının açıktan veya örtük Trump'a çakıp Clinton'ı övdüğü, New York Times'ın başyazısından Clinton'a desteklerini ilan ettiği, IMF Başkanı'nın bile "Trump tarzı korumacı politikaların dünya ekonomisi için tehlikeli" olduğuna dair yorumlar yaptığı, finans kapital devlerinin Clinton kampanyasına bağış yağdırdığı bir vasat söz konusu.
Ancak bunca desteğe rağmen Clinton kampanyasının başına iki hafta önce büyük bir talihsizlik geldi. Hillary, 11 Eylül anma töreninden erken ayrılırken daha arabasına ulaşamadan bayıldı ve korumaları eşliğinde arabaya bindirildi. Bu, Clinton'ın ciddi sağlık sorunları olabileceği yönünde spekülasyonlara yol açmıştı. Bir süre dinlenen Clinton, esas geri dönüşünü dün geceki 'Başkanlık Tartışması'nda yaptı. Ondan fazla televizyonun canlı verdiği 1.5 saatlik tartışma sırasında başkanlık yarışındaki iki aday ilk kez karşı karşıya geldi.
Clinton, sağlık durumunun yerinde olduğunu göstermek istercesine, kendisini, daha da canlı gösterecek, baştan ayağa kırmızı bir kıyafet giymişti.
Ancak Trump, açıktan bayılma olayına referans yapıp saldırgan görünmek istemese de birkaç kez Clinton'ın başkanlık için gereken 'dayanma gücü'ne sahip olmadığı argümanı ile o görüntüleri hatırlattı. Clinton ise, Trump'ın politikada sıfır tecrübesi olduğundan vurdu. Trump da, o tecrübeyle hem Irak'ın hem Libya'nın işgalini savunmuş olan Clinton'ın başarısızlıklarına işaret etmeye çalıştı.
Dikkatimi çeken şey, bu kez Trump'tan çok Clinton'ın saldırgan görünmesiydi. Sanırım Clinton bununla, dayanma gücünün yerinde olduğunu kanıtlamak isterken, Trump da öncekine nispetle ağır başlı bir imaj çizerek 'Başkanvari' (presidential) olmadığı yönündeki eleştirileri bertaraf etmek istedi.
Tartışma neticesini medya organlarının çoğu Clinton'ın lehine gösterdi. Şahsi kanaatim de Clinton'ın az farkla da olsa bu kez Trump'dan daha ayakları yere basan bir duruş sergilediği yönünde. Ancak bir ayda kim bilir neler değişir...
Biz hangi tarafı mı tutmalıyız? Bir yanda her ağzını açtığında İslâm'a hakaret eden ve Kudüs'ü İsrail'e 'vereceğini' söyleyen biri, diğer yanda siyaseten doğrucu olsa da yaptıklarıyla İslâm dünyasına zararı ortada olan kurt bir politikacı var.
Bu arada FETÖ'cüler Hillary'i desteklerken, Trump'ın 15 Temmuz sonrası darbeyi püskürtmedeki başarısından ötürü Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye'yi övmesi de cabası tabii.
En iyisi biz, ülkece tarafsız kalma şansımızın olduğu ve sonuca etki etme gücümüzün olmadığı bu olayı takip etmeye devam edelim.