Kuruluşundan itibaren meclis çoğunluğunun kararı ile geçirilmiş veyahut serbest ve adil biçimde halkoyuna sunulup tescil edilmiş sivil bir anayasamız yok. Yeni anayasa olmaması demek, 90 yıldır sistemin iliğine işlemiş olan vesayetçi yapının hâlen ayakta olması demek. On üç yıldır kazanılmış olan hiçbir hakkımızın kalıcı hale getirilmemiş olması demek. Yarın siyasî iktidar değişse ve Danıştay veya Yargıtay gibi kurumlardan başörtüsü veya gayrimüslim vakıfları veya eski yer isimlerinin iadesi ya da anadilde savunma hakkı ile ilgili aleyhte bir karar çıksa, şu anda çoğumuzun kanıksadığı bu haklar kısa sürede buhar olup havaya karışabilir. Yeni anayasa bu yüzden de elzem.
Ak Parti, 2007'deki seçimler öncesinde muktedir değildi. 2007'de artan biçimde muktedir oldu ve en son Gülenci bürokratik oligarşiyi de tarihin çöp sepetine atmaya karar verip halk desteğiyle ayakta kalınca büyük ölçüde muktedirleşti. İşte o ilk adımın atıldığı 2007'den itibaren yeni anayasayı yapmaya uğraşan bir parti söz konusu.
İlkin Ergun Özbudun liderliğinde bir hukukçular kuruluna görev tevdi edildi. Fakat daha sonra açıklandığı üzere çeşitli vasıtalar aracılığıyla darbe tehditleri alındı. Nitekim, anayasa çalışmasının nihayete erdiği yıl, başörtüsü meselesi bahane edilerek kapatma davası açıldı. Bu girişim rafa kaldırılmak zorunda kaldı. Ak Parti Kemalist vesayetle mücadeleyi yükseltti.
2011 seçimlerinden hemen sonra ise kollar sıvandı. Anayasa uzlaşma komisyonu, oy oranlarına göre değil, her partiden eşit üye alınacak şekilde tasarlandı. Adil değil, fazla uzlaşmacı bir tavırdı. Muhalefet bunu kendi yararına göre kullandı. Sık sık komisyonu kilitledi, maddelerin çoğu tamamlanamadı. Üstelik bunlar olurken, her partiye eşit sandalye sağlayan Ak Parti baskıcı olmakla, vs. suçlandı. Sonunda anayasa taslakları bitti ve her parti kendi taslağını meclise sundu. Bir ay sonra Gezi kalkışması patladı. Hem çözüm sürecinin yolunda gitmesi, hem yeni anayasa istenci hem de ekonomik kalkınmanın en tepeyi bulması bu ülkeye fazlaydı, gereği yapıldı!
İşte bu süreçlerden geçip bugüne geldik. Seçilecek olan meclis, yeni anayasa amacını nihayete erdirmeye talip. New York Times'dan The Economist'e kadar aynı çevrelerin harekete geçmesi, kâh Demirtaş'ı parlatmaları kâh Gülencileri ve Doğan Medya'yı savunmaları bundan. Yeni ve sivil bir anayasanın ülkenin sistemini, vesayete kapatacak şekilde ve dolayısıyla dış kontrole karşı olacak biçimde dönüştüreceğinin farkında olanlar buna izin vermek istemeyeceklerdir. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan, vesayetçi yazarlardan paralel savcılara kadar pek çok kesim tarafından, Ak Parti zayıfladığı takdirde, akıbetinin merhum Menderes gibi olmasıyla tehdit ediliyor.
Belki ilk seçimde sandıklara koşup Menderes'in vârisi gördüğü partiyi ihya etmiş büyüklerimiz ama Menderes darağacına yürürken bir şişe bile kırmamış, on kişi toplanıp ses bile çıkarılmamış. Biz de sandığa gitmeye üşeneceğiz, öyle mi?