3 Kasım 2002 genel seçimlerine halkın katılım oranı yüzde 79.13'tü. 22 Temmuz 2007 genel seçim katılım oranı ise e-muhtıranın yarattığı rüzgârla yüzde 84.24'ü buldu.
2011 genel seçim katılım oranı yüzde 87.16'yle gittikçe çıtayı yükseltirken, 30 Mart yerel seçim katılım oranı yüzde 89.15 ile son on yılın zirvesine vurdu.
Ancak 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimleri katılım oranı, seçim bazında son on yılın en düşük katılım oranına tekabül ederek yüzde 74.6'da kaldı.
IPSOS'un Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası araştırmasına göre, seçime HDP seçmeninin yüzde 87'si, CHP seçmeninin yüzde 79'u, AK Parti seçmeninin yüzde 73'ü ve MHP seçmeninin yüzde 72'si katılmış. Buna göre, geçtiğimiz seçimlere göre en az katılım Ak Parti seçmeninden olmuş.
Üstelik 30 Mart gibi bir darbesavar seçimden sonra, Erdoğan gibi özgül ağırlığı kıyas götürmeyen bir lider söz konusuyken... Elbette bunda seçmenin tatilde veya memleketinde olması, okulların tatil olması gibi etkenler de var ama aynı koşullar diğer seçmen kesimleri için de büyük oranda mevcut.
Ak Parti, kurulduğunun ertesi yılı iktidara gelen ama popülerliğini ve oy oranını gittikçe artıran bir parti. Türkiye tarihinde bu kadar uzun süre tek başına iktidar olmuş bir parti örneği yok. Ancak seçmende, 13 yılın getirdiği bir yorgunluk veya kanıksamışlık olabilir. Sadece Ak Parti'nin yaptığı hizmetleri anlatmak ve özgürlük-sivillik gibi 'boş gösteren'lerle teorize edilen bir anayasa vaat etmek halkı motive etmeye, sandığa götürmeye yeterli mi? Ya da 'nasılsa iktidarlar' deyip mesaj olarak başka partiye oy vermekten alıkoyabilir mi? Ak Parti'nin önündeki esas soru budur.
Başbakan Davutoğlu'nun önünde zor bir miting maratonu var. Edirne'den Hakkâri'ye kadar tüm illerde seçmen kitlesi olan tek partinin genel başkanı olduğu için 70'ten fazla ilde miting yapmak zorunda. Şimdiye kadar tempoyu düşürmeden Erzurum, Sivas, Gümüşhane, Bayburt ve Erzincan mitingleri yapıldı. Katılım, halka ilk kez Genel Başkan ve Başbakan olarak hitap eden Davutoğlu için sevindirici orandaydı.
Konuşmalarında, muhalefet partilerine, "Kılıçdaroğlu'na hesabı, Bahçeli'ye milliyetçiliği, Demirtaş'a demokrasiyi öğreteceğiz" veya "Onlar konuşur, Ak Parti yapar" gibi akılda kalıcı ve öz cevapların verilmesi başarılı bir strateji. Ayrıca üç ayların başlangıcında mitinglere başlanması, millî mücadelenin başlangıç rotasının takip edilmesi gibi sembolik unsurlar da kıymetli. Fakat verilmekte olanın gerçek anlamda millî bir mücadele olduğu mesajı seçmen kitlesine ne kadar anlatılabiliyor, emin değilim. Gelecek yazıda devam edelim inşallah.