Mevcut durumda KCK'nın öne sürdüğü ve görünüşte sol-liberal ama özünde vesayetçi çevrelerin savunduğu perspektifin saçmalığı tam da bu. Türkiye'yi PKK'nın silahıyla demokratikleştirmek, özgürleştirmek ve kurtarmak. Tabii onların 'kurtarmak'tan anladığı memleketi 'AKaPe faşizmi'nden kurtarmak ama bunu açıktan söyleyemeyince PKK'nın silahsızlanması ihtimaline dört koldan karşı çıkıyorlar. Bir zamanlar ordunun vesayetinden medet umanlar şimdi gözlerini Kandil'e çevirmiş bekliyorlar. İlle de vesayet, ister silahlı olsun. 'Daha fazla öldürmeden nereye böyle?' diye soramadıkları için de, 'Kürtler bizi sattı mı?' gibi utangaç soruların arkasına sığınıyorlar. Hâlbuki Kürtler bırakın bu kesime 'borçlu' olmayı, olsa olsa onlardan 'alacaklı' olabilir ancak.
Absürtlüğe bakın: İç güvenlik yasası geri mi çekilmedi? PKK daha çok insan öldürürse, devlet güvenlikçi yasalardan vazgeçer zaten. Kadın meselesine ilişkin PKK'nın arzu ettiği yasalar mı geçmedi? Çare daha fazla genci öldürerek, kadına yönelik şiddeti durdurmak. Yeterince ekolojiyi koruyan yasalar mı çıkmadı? Birkaç yüz gencimizi öldürtürsek, daha yeşil bir toplum oluruz kesin!
Esas meseleye gelirsek... Şayet barış süreci sağ salim yolunda gider ve başarıya ulaşırsa, bundan yıllar sonra "Türkiye Barış Modeli" konuşulduğunda, Başbakanlık Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde Ak Parti hükümeti ve HDP'li yetkililerin beraber yaptığı açıklama bir dönüm noktası olarak anılacak.
Bu açıklama hem Öcalan'ın PKK tarihinde ilk defa silahsızlanmaya çağırdığı bir milat, hem de sürecin taraflarının berraklaştığı ve Başbakanlık'tan halka ilk defa seslenildiği için 'resmî'leştiği bir tablo olarak görülmeli. Ne var ki KCK'dan yükselen sesler, hükümeti hedef alsa da Öcalan'ın sesini boğmaya yönelik gibi. KCK yönetimi Öcalan'ı direkt hedef alamadığı için, hükümet üzerinden 'önderlik' dedikleri makamı by-pass etmeye çalışıyor. Özetle KCK, hükümeti gösterip Öcalan'ı vuruyor. Peki nasıl? Öcalan'ın çağrı metnindeki on maddeyi öne sürerek.
İMC TV'ye konuşan KCK Eş Başkanı Cemil Bayık, on maddenin hükümet tarafından kabul edilmesi ve iç güvenlik paketinin geri çekilmesi koşuluyla silahsızlanma kongresini kabul edeceklerini söylemiş. Diğer eş başkan Bese Hozat ise, Öcalan'ın silahsızlanmayı bir talimat olarak değil, bir niyet beyanı olarak gündeme getirdiğini öne sürmüş. Öcalan üzerinden Öcalan'a rağmen yapılan bu hermenötik çalışmalar ne kadar isabetli dersiniz? Görmek için Öcalan'ın metnine bakalım. Ne diyordu:
"Asgari müşterekin sağlandığı ilkelerde, silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik ve tarihî kararı vermek için PKK'yı bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum." "Asgari müşterekin sağlandığı ilkelerde" diyen Öcalan, hiç de KCK yetkilileri gibi maksimalist bir zaviyeden bakmıyor anlaşılan. Bu asgari müştereğin ne olduğunu da, aynı açıklama sırasında Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, "Silahların bırakılmasına yönelik çalışmaların hız kazanması, tam anlamıyla bir eylemsizliğin hayata geçmesi ve demokratik siyasetin bir yöntem olarak öne çıkartılması" diyerek açıklamıştı zaten.
Dolayısıyla tartışmayı, metinde Öcalan'ın sıraladığı on maddeye kilitlemek, kaçak dövüşmek demek. Zira bu on madde, PKK'nın silah bırakmasının önşartı olarak değil, Öcalan'ın silahsız mücadeleyle gerçekleştirilmesini öngördüğü siyasi mücadele başlıkları olarak sunuluyor. Üstelik söz konusu on madde içinde, ancak yeni anayasa yapımı sırasında atılabilecek adımlar varken, Öcalan bunların gerçekleşmesini önşart olarak sunsaydı, silahsızlanma kongresinin bu bahar yapılmasını istemezdi herhalde!
Silahsızlanma kongresine kadar hükümetin atması gereken adımlar da var elbette. Müzakere sürecini kolaylaştıracak olan ve Öcalan'ın talep ettiği sekretaryayı oluşturması için beş mahkûmun İmralı'ya transferi, Âkil İnsanlar Heyeti'nden İzleme Kurulu oluşturulması ve hasta mahkûmların serbest bırakılması başta geliyor.