Marketlerde, lokanta ve benzeri mekânlarda baş döndüren pahalılık ve günlük, hatta saatlik oynak fiyatlar hepimizi rahatsız ediyor. Elbette idareciler gereken tedbirleri alıyor ve alacaklar da. Caydırıcı müeyyideler ne yazık ki çoğu kez göz ardı edilemeyen birer çözüm olarak ortada duruyor. Ancak her şeyden önce vicdanen rahatsız olmak gerekiyor.
Bir kâse çorbanın fiyatı bile rahatsız edici boyutlara ulaşıyorsa durumu iyi olmayan ne yapacak? Birçok insanın ailece bir lokanta, kafe veya benzeri yerde bir öğün yemek yemesi bile astronomik maliyetlere ulaşıyor. Elbette keyfi fiyat oynamaları ve daha yığınla sebep üretilebilir ama bunların hiçbiri keyfi, günlük hatta saatlik fiyat yükseltmeye sebep olarak gösterilemez.
ORTADA BİR SUİSTİMAL VAR
Bence "Şu fiyatı koydum, isterse müşteri oturmasın" diyemezsiniz. Eğer bu sektördeyseniz insana en uygun, insaflı ve makul fiyatlarla imkân sunmalısınız. Bunun bir kul hakkı olduğunu bilmeniz gerekir. Tabii vatandaşların da bu astronomik listeye kural, akıl, vicdan çerçevesinde makul, kavgasız gürültüsüz ikazlar yapmaları gerekir.
İdarecilerin bölge, cadde, şehir gibi unsurları göz önünde tutarak gıda ürünleri için alt ve üst satış limitleri belirlemesi hepimizin aklına geliyor. Caydırıcı denetlemelerin aşırı, anlık ve keyfi fiyatlandırmayı engelleyeceği kanaati toplumda yaygın bir bakış tarzı.
Bu arada insaflı, ölçülü, vicdanlı gıda üreticilerinin, satıcılarının var olduğunda belirtelim. Ancak dalında 5 TL olan bir ürün pazar veya markette 50 TL ise ortada bir suistimalin olduğu aşikârdır. Bizim de tüketiciler olarak temkinli, dikkatli ve sorgulayıcı olmamız gerekiyor elbette. Her şeyi devlet yapsın beklentisi doğru değil. Bizler bu hususta idarecilere yardımcı olmamız lazım.
BİR ISIRIK HARAM LOKMA
Bir ısırıklık haram lokmanın ne kadar yıkıcı olduğuyla ilgili meşhur bir hadise vardır. Yaşanmış bir hadise. İbret verici bir olay. Bunu sizinle paylaşmak isterim:
Sabit, genç bir delikanlı. Ancak helal ve harama karşı da çok hassas. Ağzına haram lokma almıyor. Bir gün nehrin kıyısında abdest alırken nehirde başıboş batıp çıkan bir elma gördü. Belli ki nehre yakın bir ağaçtan kopup akıntıya kapılmış. Sabit bu elmayı eline aldı ve gayri ihtiyari, bir anlık gafletle ısırdı. Elmayı dişleyince tükürüğünde kan olduğunu fark etti. Bir an çarpılmış gibi oldu. 'Eyvah' dedi, 'başkasının bahçesindeki elmayı ısırdım. Ya sahibi hakkını haram ettiyse?'
Tükürüğündeki kanı da buna yordu. Nehirden yukarıya doğru yürümeye başladı. Derdi elmanın düştüğü bahçeyi bulmaktı. Sahibini bulup helalleşecekti. Uzun bir yürüyüşten sonra dallarını nehre salmış, üzerinde ısırık attığı elmanın benzeri elmaların olduğu ağacı ve bahçeyi buldu. Bahçeye girip sahibini aradı. Seslendi, ancak bir cevap alamadı.
Yan bahçelerdeki insanlara sordu ve durumu anlattı. Komşu bahçe sahipleri, 'Kafana takma. Bahçe sahibi çok cömerttir. Sana helal eder' dediler. Ancak Sabit bir türlü rahatlayamadı. İlla bahçe sahibini bulacaktı. Sonunda buldu da. Selamdan sonra konuyu anlattı. 'Affedin' dedi, 'bahçenizden düşmüş olan elmadan bir ısırık aldım. Sonra farkına vardım. Helal edin veya parasını vereyim.' Ancak bahçe sahibi aksi biri gibi çıktı. 'Helal etmem, para da istemem. Helallik için bir şartım var' dedi. Sabit çarnaçar 'Buyur, şartını söyle' karşılığını verdi.
KÖR, SAĞIR, DİLSİZ VE KÖTÜRÜM
Adam şöyle dedi: 'Benim bir kızım var. Ancak kör, sağır, dilsiz ve kötürümdür. Onu eş olarak alırsan sana hakkımı helal ederim.' Sabit çaresiz olarak 'Tamam' dedi. Düğün hazırlığı yapıldı. Mütevazı bir nikâh kıyıldı. Sabit gelinin odasına girdi. Ama ne görsün, dünya güzeli bir genç kız. Gözleri görüyor, konuşuyor, kulağı duyuyor. Endamı da yerinde. Yani hiçbir sakatlığı yok. Sabit hemen dışarı çıktı. Kayınpederi kapıda duruyordu. Sabit, 'Efendim bir hata var herhalde. İçerideki sizin kızınız olamaz. Siz bana 'Kızım kör, sağır, dilsiz ve tam engelli' dediniz. Halbuki içerideki kız dünya güzeli; işiten, gören, konuşan ve yürüyen biri.'
Kayınpeder gülümsedi 'Evlat' dedi, 'kızım kör, zira hiçbir kusur, hata veya günaha bakmadı. Sağır, zira hiçbir dedikodu, haram fısıltı ve kendisini ilgilendirmeyen söze kulak vermedi. Dilsiz, zira hiç dedikodu, laf gezdirme, çirkin konuşma veya benzeri kötülük ağzından çıkmadı. Kötürüm, zira haram, uygunsuz, kötü, yakışıksız hiçbir yere ayak basmadı. Evlat, kızımı çok isteyen oldu. Ancak takva sahibi olmadıklarını görünce kızımı vermedim. O da istemedi zaten. Ama senin bir ısırık için bu kadar hassas olduğunu görünce kendime dedim ki bu çocuğa kızımı vermeliyim. Takvanın hatırına verdim kızımı. Kızım senin eşindir, inşallah hayırlı bir nesil çıkar sizden. Mübarek olsun' dedi."
BU EVLİLİKTEN KİM DOĞDU?
Olayın sonunu merak etmişsinizdir. Peki bu evlilikten kim doğdu dersiniz. Bu evlilikten Numan diye bir delikanlı doğdu. Kim bu Numan? Tam ismiyle Numan b. Sabit doğdu. Sabit'in oğlu Numan kimdir? Meşhur imamımız İmam-ı Azam Ebu Hanife işte. İmam-ı Azam bu evlilikten doğan Numan'ın bizzat kendisidir. İmam-ı Azam'ın tam adı Numan b. Sabit'tir. Yani Sabit'in oğlu Numan.
İMAM-I AZAM'A SORDULAR
Hanefi mezhebinin kurucusu olan İmam-ı Azam Ebu Hanife'ye sordular: "Efendim at nalı uğur getiriyormuş, doğru mu?" Ebu Hanife şöyle cevap verdi: "Sanmıyorum. O nallardan her atta 4 tane var ama o atlar her gün yük çekiyorlar. Uğurlu olsaydı sahiplerine uğur getirirdi."
LOKMAN HEKİM'DEN
Ey oğul! Kıymetini bilmeyene gitme.
Ana-baba hakkını gözet.
Hakiri (düşmüşü) aşağı görme.
Kibre kapılma.
Allah yükseltir de, alçaltır da.
Allah hakiri aziz, fakiri zengin eder.
Dilerse azizi zelil, zengini fakir eder.
Oğlum! Tövbeyi sakın yarına bırakma.
İSLAM AHLAKIYLA ÖRTÜŞMÜYOR
Müslümanız güya! Ama olanlara Müslümanca bakamıyoruz.
Haram lokmadan sakınmalıyız. Ama lokma gelsin de nereden gelirse gelsin diyoruz.
İnsaflı olmalıyız. Ama 200 ml'lik suyu 20 kat zamla satıyoruz.
Gayrimüslim bir ülkede ramazan geldi diye esnaf ürünlerde Müslüman müşteriye ucuzluk getiriyor. Bizde ramazan geliyor diye fiyat artıyor.
"Kul hakkı en önemli hak" diyoruz. Ama dükkânın önündeki ütü masasını satın almış gibi alıp götürüyoruz. Kul hakkı aklımıza gelmiyor.
Kimse alınmasın ama ahlakımız İslam ahlakıyla örtüşmüyor. Kendimizi iman, akıl, vicdan üçgeninde sorgulamalıyız. Onun için bereket kalmadı, huzur kalmadı. Sevgi azaldı, kavga çoğaldı. Nasipsizlik diz boyu. Allah'ım, içimizi, işimizi, tavrımızı, kalbimizi, gözümüzü, dilimizi, kulağımızı düzelt. Amin.
PROBLEMLİ BİR EVLİLİĞİ SONLANDIRMAK GÜNAH MI?
Yüce Allah'ın helal kılmasına rağmen en sevmediği şey boşanmadır. Onun için boşanma konusunda aceleci olmamak lazım. Problemi aşabilmek için sonuna kadar mücadele etmek gerekir. Ancak geçim imkânsız hale gelir ve boşanmadan başka yol kalmazsa bu durumda boşanmak caiz olur. Boşanmadan sonra da geride kalan eşin ve çocukların hukukunu ve hakkını gözetmek de şarttır.
Musallaya konan her kişinin cenaze namazını kılabilir miyiz?
Camiye getirilmiş ve musalla taşına konulmuş herkesi Müslüman kabul ederiz. Müslüman olanın cenaze namazını kılmak ise farzı kifayedir. Üstümüze borçtur. Ölen kişinin amelini bilmek veya tartmak zorunda değiliz. Esas olan hüsnü niyettir; iyi niyetle ölenin Müslüman olduğunu düşünmektir.
Büyük balıklar içi temizlenmeden yenilir mi?
Büyük balıkların içinin temizlenmeden yenmesi doğru değildir. Ancak çok küçük balıkların içleriyle pişirilebileceğine fetva verilmiştir. Temizlenmesi elbette daha iyi olur.
Ölenin elbisesi mutlaka dağıtılmalı mı? Hatıra olarak evde bırakılabilir mi?
Ölenle ilgili her türlü tasarrufta mirasçılarının rızası aranır. Rızası varsa ölenin elbiseleri fakirlere dağıtılabilir. Ama ölenin yakınları isterlerse ölünün elbiselerinin bir kısmını hatıra olarak evde alıkoyabilir.