Bugün size Muhammed İkbal'in müthiş üslubundan sızan bir yazı paylaşacağım. İslam'ın gür sesi, Hz. Peygamber'in (SAV) âşığı ve tutkunu olan İkbal (vefatı 1938) bu yazısında Bedir Harbi'nde ölen Ebu Cehil'in yıllar sonra hayal dünyasında Mekke'yi ziyaret etmesini ele almış. İslam gelip Mekke'ye hâkim olmuş. Irkçılık yerini kardeşliğe bırakmış. Asabiyetçilik yok edilmiş. Köle ile efendi, hizmetkâr ile ev sahibi aynı sofradan yemek yiyor. Bütün putlar yok edilmiş, Mekke'ye tevhid gelmiş.
Ebu Cehil, Mekke'yi dolaşırken kahrolur. Putlara bağırır: "Neden bizi bıraktınız, nereye gittiniz? Hani nerede Mekke'nin müşrik patronları? Hani nerede Kâbe'nin içindeki 365 put?" Diğer taraftan da Hz. Muhammed'e (SAV) olan kinini haykırır. Ebu'l Hasan Nedvi'nin "İkbal Mesajı" adlı eserinde rahmetli Yusuf Işıkçı'nın tercüme ettiği "Ebu Cehil'in Ağıtı" yazısını size sunuyorum. İkbal'in en önemli eseri olan ve oğlunun adına ithaf ettiği Cavidname'yi unutmamak koşuluyla:
'ÜSTÜNLÜK TAKVADA'
Cahiliyenin ve Arap ırkçılığın lideri Ebu Cehil'in (Amr b. Hişam) ruhu, İslam ve tevhid yurdu haline gelmiş bulunan Mekke'yi ziyaret etmişti. Allah'ın evi Kâbe, ehli İslam için putlardan temizlenmiş, putperestlik yasaklanmıştı. Ortalıklarda ne Lat, ne Menat, ne Uzza, ne İsaf, ne de Naile vardı. Müezzin, Harem'in şerefelerine çıkmış, yüksek sesiyle beş defa nida ediyordu: "Eşhedu ella ilâhe illallah, Eşhedu enne Muhammede'r-Resulullah."
Cahiliyenin taassubu, ırkçılığı ortadan kalkmış. İnsanlar, Âdem'den geldiklerine, Âdem'in ise topraktan olduğuna ve Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap'a ancak takva ile üstün olabileceğine inanıyorlardı artık. Okunan şu ayet kulağında yankılar yaptı: "Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır." (Hucurat/13).
Halka kulak verdi: Sabah-akşam gelirken, onlardan bölgecilik ve ırkçılığa dair tek söz duymadı! Ahalinin arasında dolaştı. Hiçbiri diğerini, anasından, siyahlığından, Habeşli veya Acem oluşundan ötürü kınamıyor, Araplığı ve Kureyşliliği ile böbürlenemiyordu. Meclisleri dolaştı. Çekişmelere rastlamadı. Cahiliye ve eski Arap gelenek ve görenekleri konusunda hiçbir rekabet yoktu. Tam tersine insanlar, ilim ve fıkıhta akranlarını geçmiş siyah bir kölenin etrafında toplanmışlar, onun fikirlerine müracaat ediyorlar.
İnsanların konuşmalarını, adap ve muaşeretlerini, âdetlerini, ahlak ve yaşayışlarını, akidelerini inceden inceye tetkik sonucu cahiliyeden kalma bir örf, Araplıkla ilgili bir eğilim ve ilgisini çekip içini serinletecek bir kavmiyetçi sese rastlayamadı. Baktı ki, eski yaşayış kökünden atılıp değiştirilmiş, inanç, ahlak, fazilet ve takva temellerine dayalı yeni bir toplum kurulmuş. Bu dehşetli manzara karşısında Ebu Cehil hüzün içerisinde şu mısraları mırıldandı:
"İnsanlar benim tanıdığım insanlar değil.
Bu diyar benim bildiğim diyar değil."
Benî Mahzum'un lideri, vaziyeti önce anlayamadı. Bu şehrin çocuğu ve buranın ileri gelenlerinden biri olduğu halde, Mekke ona yabancı geldi. Eğer Kâbe, Hatim, Hacer-i Esved, zemzem kuyusu ve Kureyş ulularıyla oturup kimsesiz Müslümanlara işkence ettikleri şu yerler olmasaydı, "Burası Mekke değil" diyecek ve yolunu yitirdiğini zannedecekti. O, Hz. Muhammed'in (SAV) getirdiği yeni dini Kureyşlilik asabiyetine dayanan batıl din ve nesep-ırk üstünlüğüne dayanan cahiliye nizamı için tehlikeli sayıyordu. Aslında Ebu Cehil bütün bu olan bitenleri tahmin ediyor ve vukuunu bekliyordu. Cahiliye nizamının en şiddetli savunucusuydu. İslam'ın ileride hangi gayeyi gerçekleştireceğini de iyi kestiriyordu. Fakat İslam'ın insanlara bu kadar tesir edeceğini ve cahiliyenin başkent Mekke'den böylesine kovulacağını bilememişti. Kâbe'nin örtüsüne sarılarak Hz. Muhammed'e (SAV) karşı cahiliye ruhunu, çığlıklar kopararak yardıma çağırmaya başladı. Ebu Cehil şöyle feryat etti:
'HÜKÜM ALLAH'INDIR'
"Ey Cahiliye topluluğu! Kalplerimiz Muhammed'in yaptıkları yüzünden yaralanmış, kan revan içinde kalmıştır. O, Kâbe'nin yıldızını kararttı; kıymetini düşürdü. Kayser ve Kisra'yı kötüledi. İleride kral ve sultanların zeval bulacaklarını haber verdi. Var gücüyle 'Hüküm ancak Allah'ındır', 'Yeryüzü Allah'ın! Onu dilediğine verir' diye haykırdı.
Kölelerimiz, gençlerimiz elimizden çıktı. Bize karşı gelip, O'na ve yeni dinine tutuldular. Sözüyle insanların kalplerini ve akıllarını büyüleyen bir sihirbazdır O! 'La ilahe illallah', 'Allah'tan başka ilah yoktur' demekten ve bütün çağlar boyu, her yerde insanların iman edip taptıkları ilahları inkâr etmekten daha büyük sapıklık ve küfür olur mu?! Babalarımızın dinlerinin canına okudu ve ilahlarımıza yapacağını yaptı. İndirdiği feci darbelerle Lat ve Menat'ı parça parça etti. Keşke cihan ondan ilahlarımızın intikamını alsa! Kalpleri gözle görülen, elle tutulan mabuttan koparıp görülmeyen bir mabuda bağladı. O dini ırkçılığın canına okudu. O, Kureyş kabilesindendir. Ama efendiyi köleden, zengini fakirden ve Arap'ı Acem'den üstün tutmuyor. Kölesiyle birlikte aynı sofrada yemek yiyor.
Yazıklar olsun, asil Arapların değerini bilemedi. Yabancılara ve siyahi kölelere değer verdi. Hür ve beyaz Arap ırkı, siyah kölelerle karıştı. Eşraf ile basit halk sınıfı ve güzel ile çirkin bir oldu. Arap ve Kusay oğulları rezil oldu. Hani nerede putlarımız? Şaşırıyorum Arap ulularına! Kalkın uykularınızdan! Muhammed'in vahiy dediği şu sözünü, beliğ ve büyüleyici sözlerinizle bastırın! Köle ile efendi hiç bir olur mu? Neden susarsın ey Hacer-i Esved! Niye dediklerimizi tasdik etmezsin? Ey büyük ilahımız Hübel! Niye kalkmazsın ve beytini şu sapıklardan kurtarmazsın?
Haydi, artık, onlara hücum et, dünyayı dar getir başlarına! Sarsar kasırgalarını başlarına estir, tarumar eyle! Ey Menat ve ey Lat! Ey putlarımız! Allah aşkına yurdumuzu bırakıp gitmeyin! Eğer ille de gideceksiniz bari yavaş olun da, birkaç gün daha sizinle beraber olalım."
***
ABDEST ALIRKEN DUA OKUMAK ŞART MI?
Abdest alırken niyet ve besmele yeterli olur. Organları yıkarken okunabilir dualar -ki bunları okuma şartı yoktur- bazı kitaplarda yer almıştır. Bu rivayetler zayıftır fakat Celaleddin Mahalli'nin de dediği gibi faziletler konusunda zayıf hadisle amel edilir. Peki, hangi dualar tavsiye edilmiş. Bir kısmını aktaralım: Elleri yıkarken: "Allah'ım, ellerimi sana isyan olan her türlü şeyden koru." Ağız çalkalarken: "Allah'ım, seni zikretme ve sana şükretme konusunda bana yardım et." Yüzü yıkarken: "Allah'ım, bazı yüzlerin ağardığı, bazı yüzlerin de karardığı gün benim yüzümü ağart." Sağ kolu yıkarken: "Allah'ım, amel defterimi sağ elime ver. Ve beni kolay şekilde hesaba çek." Sol kolu yıkarken: "Allah'ım, defterimi sol elimden ve arkamdan verme." Başı meshederken: "Allah'ım, saçlarımı ve derimi ateşe haram kıl." Kulağı meshederken: "Allah'ım, beni sözü dinleyip en güzeline uyanlardan et." Ayakları yıkarken: "Allah'ım, ayaklarımı sırat köprüsünde sabit tut."
Cenaze namazını ayakkabıyla kılabilir miyiz?
Ayakkabının altında kan, dışkı gibi bir şey yoksa, sadece çamur veya toprağa bulanmışsa ayakkabıyla cenaze namazı kılabilirsiniz.
***
SON NEFES
Şibli, tasavvuf büyüklerindendi. Vefat etti. Vefat ederken yanında duran dostuna sordular: "Son nefesi nasıl?" Arkadaşı şöyle dedi: "Son nefesini verirken dili tutuldu. Alnı boncuk boncuk terledi. Benden kendisine abdest aldırmamı istedi. Ben de abdest aldırdım. Ama yüzünü yıkarken sakallarının arasına su ulaşması için sakalını hilallemeyi unutmuşum. Elini elimin üzerine koyup sakalının arasına daldırdı. Sakalını hilalledi. Sonra böyle vefat etti."
***
HUYSUZ KOMŞU
Peygamber Efendimizin huysuz bir gayrimüslim komşusu vardı. Her gün Efendimizin kapısının önüne çerçöp atardı. Efendimiz de bu çerçöpü temizlerdi. Bir ara üç gün boyunca çerçöp olmadığını görünce Efendimiz neden atmadığını merak etti. Dediler ki: "Adam hastadır." Bunun üzerine huysuz komşusunun kapısını çaldı ve onu ziyarete gitti. Adamı yaptığı çirkinlikten böyle utandırdı.