Üç aylara giriyoruz. Şubat ayında üç ayların ilk perşembe gecesi olan Regaip Kandili ile sonrasında Miraç Kandili'ni karşılayacağız. Mart ayında da Berat Kandili'ni kutlayacağız. Nisan ayında ise "Hoş geldin ramazan" diyeceğiz. Recep, şaban ve ramazan ayları yüce Rabb'in kullarına verdiği büyük bir müjde, büyük bir fırsattır. Bu aylarda tam 4 kandille kendimizi tövbeye yönlendireceğiz. Kademe kademe ramazana hazırlanacağız. Bir anlamda secdelerimize bahar gelecek. Gecelerimiz zikirle şenlenecek. Yardım için kendimizi teşvik edeceğiz. Dua edeceğiz. Dua alacağız.
Hz. Peygamber, üç ayların birincisi olan recep ayında bolca nafile oruç tutardı. Bazen o kadar üst üste tutardı ki; hiç bozmayacak zannederdi sahabe. Bazen de ara verirdi. Sahabe hiç tutmayacak zannederdi. Yani recep ayında bazen tutar, bazen tutmazdı. Ama recep ayının tümünü tuttuğu bilinmiyor. Her türlü duanın kabul edildiği 5 geceden bir kısmı bu aylarda yer alır. Mesela, Regaip Gecesi, Miraç ve Beraat Gecesi bu aylarda yer alır.
Üç aylarda bütün iyilikleri deneyelim. Namazlarımızı çoğaltalım. Yetimleri hatırlayalım. Yaşlıları ziyaret edelim. Eksiklerimizi gidermek için faydalı dini kitaplar okuyalım.
REGAİP KANDİLİ
Önümüzdeki hafta perşembe gecesi üç ayların ilk kandili olan Regaip Kandili. Regaip Kandili özel gecelerdendir. Bu geceyi ihmal etmemek tavsiye edilmiştir. Zira bu gecede yapılan dualar karşılık görecektir. Her dua, her secde, her iyilik, her sadaka bu gece cevap bulur. Hatta eskiler bu gece ve bu aya "İyiliklerin hedefe vardığı gece" derlerdi. "Tövbe gecesi" de denir bu geceye.
Önümüzdeki hafta perşembe gecesi üç ayların ilk kandili olan Regaip Kandili. Regaip Kandili özel gecelerdendir. Bu geceyi ihmal etmemek tavsiye edilmiştir. Zira bu gecede yapılan dualar karşılık görecektir. Her dua, her secde, her iyilik, her sadaka bu gece cevap bulur. Hatta eskiler bu gece ve bu aya "İyiliklerin hedefe vardığı gece" derlerdi. "Tövbe gecesi" de denir bu geceye.
Özellikle bu gecede ve sonraki gecelerde kaza namazı kılalım. Bol bol Kur'an-ı Kerim kıraati yapalım. Tefekkürle yapılacak Kuran okuyuşu bize huzur verecektir. Kendimizi ve vaktimizi faydasız şeylerden geri çekelim.
Şimdiden hepinizin kandilini kutluyorum. Dilerim üç aylar içinde her türlü hastalık ve olumsuzluk geride kalır. Rabbimizin razı olduğu işler yaparız.
***
HZ. PEYGAMBER'İN TOLERANSINDAN
Hz. Peygamber'e düşmanlığıyla bilinen Hakem bin Keysan, Medine'de esir alındı. Herkes Peygamber'in ona nasıl davranacağını merak ediyordu. Genellikle Mekke geleneğinde esirler horlanır ve öldürülürdü. Efendimiz ise son derece saygılı davrandı, aşağılamadı. Onu İslam'a davet etti. Uzun uzun dini tarif etti. Manzaraya şahit olan Hz. Ömer şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Bu adamla niçin konuşuyorsun, vaktini harcıyorsun. Bırak onun boynuna kılıcı indireyim. Sana yaptıklarının bedelini ödesin."
Hz. Ömer'in bu teklifi Peygamberimizin hoşuna gitmedi. Hakem'le sohbete devam etti. Hakem "İslam nedir?" diye sordu. Efendimiz, "Allah'a bir şeyi şirk koşmamaktır. İbadettir ve benim O'nun elçisi olduğumu kabul etmendir" buyurdu. Hakem uzun uzun durdu ve sonra şöyle dedi: "Ben İslam'ı sevdim ve iman ettim." Efendimiz (SAV) buna sevindi. Sonra Hz. Ömer'e şöyle dedi: "Ömer, senin dediğin yapılsa bu kişi ebediyen kaybedecekti. Şimdi onu kazandık." (İbn Hişam)
Not: 3 Şubat Perşembe akşamı Kandil Özel Programı'nda ATV'de buluşalım
SENİ KİM HESABA ÇEKSİN
Muhammed bin Mesleme şöyle derdi: Vallahi bana mahşer günü, seni Allah mı hesaba çeksin yoksa annen ve baban mı diye sorsalar, ben derim ki: "Beni mahşerde Allah hesaba çeksin. Zira Allah, bana baba ve annemden daha merhametlidir."
BİR HADİS
Bir hadiste şöyle buyuruldu: Allah katında en sevimli söz şu dört sözdür. Subhanallah (Allah'ı tespih ederim.) Elhamdülillah (Allah'a hamd ederim.) La ilahe illallah (Allah'tan başka ilah yoktur.) Allahu Ekber (En büyük olan Allah'tır.)
KATİLİNE 'KAÇ' DEDİ
Ömer bin Abdülaziz, Emeviler döneminin en adil halifesiydi. Hz. Ömer'in de torunudur. Halifeliği 2.5 yıl sürdü. Adalette, dedesi olan Hz. Ömer'e benzerdi. Kısa bir ömrü oldu. Yaşı 40 iken hizmetçisi tarafından zehirlendi. Çok adil olduğu için bazı çevreler ondan nemalanamadılar. Adaletin uygulanmasından rahatsız olan bu çevrelerce zehirlendi. Kendisini zehirleyen hizmetçisine "Niçin beni zehirledin?" diye. Hizmetçi, "Bin dinar (1000 altın) karşılığında seni zehirledim" cevabını verdi. Emretti, bin altın devletin hazinesine kondu. Hizmetçiyi de serbest bıraktırdı. "Dokunmayın bu kişiye" emrini verdi. Sonra hizmetçisinin kulağına eğildi ve şöyle dedi: "Ben senin verdiğin zehirle öleceğim. Sen hemen kaç ve kurtul. Yoksa ben ölünce seni öldürürler."
RABBİM
Sana dayandım, sana tevekkül ettim. Vekilim sensin. Sana iman ettim. Sana secde ettim. Secdem sensin. Sana bağlandım, sahibim sensin. Sana derdimi, isteğimi arz ettim. Sırdaşım sensin. Sana tutuldum. Ayağımı kaydırmayan sensin. Sana "Sevgililer Sevgilisi" dedim. Sevgim sensin. Beni şerle sınama. Ümitsiz kılma. Ümitsiz bırakma.
İSLAM'DAN HABERİ OLMAYANLARIN BİR SORUMLULUĞU VAR MI?
ÇAĞIMIZDA bulunduğu bölge ve şartlar itibarıyla İslam'a ait hiçbir bilgisi, iletişim imkânı olmayan kişi, elbette İslam hakkında bilgisi olan kişiyle aynı durumda değildir. İmam Maturidi, "Bu tür insanlar bu âlemin bir yaratıcısının olduğunu bilmekle yükümlüdür. Diğer dini vecibeler salt akılla bilinemediği için helal ve haramları bilmekle sorumlu değildirler" der. Hanefilerin görüşü özetle böyledir. İmam Eş'ari'ye (ki Şafiilerin çoğunluğuna) göre ise böyle bir insan aklıyla Allah'ı bilemezse bile sorumlu olmaz. Genellikle bu tür insanlara "fetret" yani "inkıtaya uğramış dönem" insanları denir. Hz. İsa ile Hz. Peygamberimiz arasındaki dönem insanları da böyle sayılır. Zira bu dönemde eldeki bilgiler yeterli bilgiler değildi. O dönemlerde vahye ait net bilgiler elde yoktu. Bundan dolayı insanlar tam bir vahiy bilgisine muhatap değillerdi. Bu hususlarda genel görüş şudur: Bir insana, din ve Peygamber ile vahiy bilgisi gelmese bile bir Allah'ın varlığını bilmek zorundadır. Ancak bu insan dini vecibelerle sorumlu değildir. Zira dini vecibeler, ibadetler salt akılla, içtihatla bilinemez. Nitekim bir ayette şöyle denilmiştir: "Biz bir kavme Resul göndermedikçe azap etmeyiz" (İsra/15). Hz. Muhammed'in (SAV) veya Kur'an'ın adını duymayan bir kişi aklıyla bununla ilgili -iletişim yoksa- bilgi sahibi olamaz. Bu tür insanlar sadece Allah'ın varlığını bilmekle yükümlü olacaklardır. Mesele hayli detaylı olmakla beraber konuyu böyle özetleyebiliriz.