Bir gün Hz. Peygamber'e kıyametin belirtilerini sordular. Peygamberimiz belirtilerden birini ön plana çıkarıp şöyle buyurdu: "Herhangi bir iş, görev, ehil olmayana teslim edildiğinde kıyameti bekle." Aslında Peygamber'imiz bununla vicdanın ve ahlakiliğin kıyametini kastediyordu. "Emanet boşluğa savrulduğunda, insanlık onurlu yaşamın ipini çekmiştir" demek istiyordu.
Tarihte bu anlamda, yani emanete sahiplenme anlamında örneklik oluşturan olaylar ve kişiler vardır. Emanetin çok da önemsenmediği dünyamızda bu örneklerden birini sizinle paylaşmak istiyorum. Buradaki "emanet" kavramı, siyasi veya bürokratik bir tercihi yansıtmıyor sadece. Sınırları çok daha geniş ve kapsamlıdır. Babalık, annelik, komşuluk, idarecilik, akıl, vicdan, iman ve daha nicesidir. Bunlardan hepsi birer emanettir. Televizyon ekranı bir emanettir, vaaz kürsüsü bir emanettir, gazete köşesi bir emanettir.
Bir gün Medine'ye Necran Hıristiyanlarından bir grup gelir. Hz. Peygamber'le uzun görüşmelerde bulunurlar. Sonradan Hz. Peygamber'den (SAV) kendilerine İslam dinini anlatacak ve yaşatacak "emin-güvenilir" bir isim isterler. Hz. Peygamber (SAV) onlara şöyle cevap verir: "Yarın size emin bir adam vereceğim. Hem de hakkıyla emin olan bir adam." İşte bu sözler Medine'de tam bir heyecan kasırgası estirir. Medine'deki bütün sahabi heyecanlanır. Çünkü Peygamber'imiz bu sözleriyle, sadece bir göreve bir adam tayin edeceğini belirtmiyordu. Hakikaten güvenilir olduğunu deklare ettiği ismi belirleyeceğini haber veriyordu. İşte heyecanın sebebi buydu. Çünkü Peygamber, en güvendiği ismi ilan edecekti. Desek ki, o gece Medine'de kimse uyumadı yerindedir. Herkes ertesi günkü isim olmayı ne kadar da arzu ediyordu. Hatta Hz. Ömer bu olayı anlatırken şöyle bilgi verir: "O gece sabahı zor ettim. Ertesi gün, Peygamber'imizin (SAV) haber vereceği adam olmayı ne kadar arzu etmiştim. Ben ki hiçbir zaman baş olmayı, yönetici olmayı istememiştim. Ama o gün istemiştim. Hz. Peygamber (SAV) ertesi gün gözleriyle mescidi tararken beni görsün diye kendimi O'na göstermeye çabalıyordum."
Ertesi sabah Medine Mescidi dopdoluydu. Namazdan sonra Hz. Peygamber (SAV) sahabeye döndü. Mescitteki heyecanı ve o anki hali anlatmak elbette mümkün değildi. Herkes, en sevgilinin dudaklarından çıkacak ismi bekliyordu. Hz. Peygamber (SAV) kimin adını söyleyeceğini çoktan belirlenmişti. Mescidi şöyle bir gözleriyle taradı. Sonra o ismi fısıldadı. "Ebu Ubeyde nerdesin!" Arka saflardan orta boylu, zayıf ve ince yapılı, iki ön dişi kırılmış, son derece güzel yüzlü, mütevazı görünümlü bir sahabi ayağa kalktı. Bütün gözler onun üzerindeydi. Onu iyi tanıyorlardı. İyilerden olduğunu biliyorlardı. Ama bu kadar olduğunu belki de tahmin edememişlerdi. Hz. Peygamber (SAV) parmaklarıyla onu işaret etti ve şöyle buyurdu: "İşte bu ümmetin en emini Ebu Ubeyde'dir." Elbette bu söz şu demek değildir: Diğer sahabe emin değildir. Hayır. Elbette hayır. Ama bu cümle Ebu Ubeyde'nin güvenilirlikte en önde olduğunu gösteriyor. Tıpkı Hz. Ömer'in adalette, Hz. Ali'nin ilimde, Hz. Ebu Bekir'in sadakatte en önde olduğu gibi.
Hz. Ebu Ubeyde, Şam beldesine gitti. Emaneti hakikaten yerine getirdi. Yıllar sonra Hz. Ömer, halife olduğunda Şam taraflarına kontrol için gider. Herkes yollara düşüp halifeyi karşılar. Ama Hz. Ömer'in gözü, henüz oraya gelmeyen birini arar. Sonra sorar: "Kardeşim nerede?" Karşılamaya gelen yöneticiler, emirler sorarlar: "Efendim kimi kastettiniz?" Hz. Ömer cevap verir: "Ebu Ubeyde kardeşim nerede?"
Ebu Ubeyde (RA) sonradan gelir. Hz. Ömer'le kucaklaşır. Hz. Ömer, Şam Valisi olan Ebu Ubeyde'nin evine misafir olur. Evine girdiği valinin dünyalık için hiçbir şeyinin olmadığını görünce, "Neden evinde sergi namına bir şey yok? Neden evinde sadece birkaç lokma kuru ekmek var? Valinin evi böyle olmaz" der. Böyle der ama, Ebu Ubeyde (RA) sadece susar. Hz. Ömer sorgular. Ebu Ubeyde'nin (RA) üzerine gider, zorlar. Ebu Ubeyde (RA) cevap verir: "Müminlerin halifesi! Şam şehrinin kenar semtinde yemek bulamayan garipler yaşarken, valinin evinde ne olsun istersin. Ben maaşımı bu fakirlerle paylaşırım. Bu gördüklerin bana yeter. Halife Hz. Ömer duygulanır. Gözyaşları döker. Hz. Ebu Ubeyde, dostu olan Halife Ömer'in omzuna elini koyar ve şöyle der: "Hatırlıyor musun Ömer! Medine Mescidi'nde Hz. Peygamber ne demişti bizlere. Sizler dünya hayatını şöyle görün: Yoldaki bir kervan, bir ara yorulur. Sonra bir ağacın gölgesine gelip oturur. Dinlenir. Sonra yola devam eder. İşte siz gölgede dinlenen yolcu gibisiniz. Ömür bu kadar kısa, gölge yerinde kalır ama siz göçersiniz." Hz. Ömer der ki: "Ebu Ubeyde, dünya hepimizi değiştirdi. Sen hariç."
Hz. Ebu Ubeyde hakkında anlatılacaklar elbette bu kadar değil ama satırlar sınırlı nihayet. Onun içindir ki Ebu Ubeyde'nin (RA) vefat haberi geldiğinde Hz. Ömer daralır. Uzun uzun içini çeker ve sonra şöyle der: "Keşke yanımda bir oda dolusu Ebu Ubeyde olsaydı. Olsaydı da bütün işleri onlara teslim etseydim."
Ebu Ubeyde emin ilan edildi ve emin yaşadı. Vefat ettiği gün Medine halkı, şimdi Şam'da gömülü bu zatı öyle hatırladı. "Ümmetin en emini Ebu Ubeyde'dir." Çünkü o, Peygamber'imizin atadığı görevinde asla ihanet etmedi. Mesele Ebu Ubeyde karakterli insanlar bulmak. Sadece bir yerde değil, hayatın her yerinde. Emin, güvenilir ve imanında sadık Ebu Ubeyde'ler.
BÜYÜKLERİN DUALARI
Hz. İsa'nın duası
Ey Allah'ım! Ben istemediğimi uzaklaştırmaya, umduğum faydayı elde etmeye muktedir olmadığım bir vaziyette sabahlamış bulunuyorum. Kuvvet ve kudret ise senin elindedir. Ben amelimin sorumlusu olarak sabahlamış bulunuyorum. Bu bakımdan benden daha fakir bir kimse yoktur. Ey Allah'ım! Düşmanımı sevindirecek şekilde beni gülünç duruma düşürme. Dostumu benim felaketimle üzme. Musibetimi dinimde tahakkuk ettirme. Dünyayı bana en büyük hedef olarak kılma.
BİR AYET
"Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?" (Nisa-144)
BİR HADİS
"Çocuklarınıza gereken ikramı yapın ve terbiyelerini güzel yapın." (Kütüb-i Sitte 7091)
BİR ESMA
El-Hakem: Mutlak hâkim, hakkı batıldan ayıran, hikmet sahibi.
SORU - CEVAP
Evde otururken kıbleye karşı ayağımı uzatmaktan utanıyorum. Bu sakıncalı mı?
Saygısızlık kastı olmaksızın ayaklarınızı kıbleye doğru uzatmanızda bir sakınca yoktur. Tabii ki bu hassasiyetiniz de saygın bir hassasiyettir. Ama bunun günahı yoktur.
Yıldıznameye baktırmak günah mıdır?
Yıldıznameye baktırmak günahtır. Çünkü yıldıznameye bakan, yıldızların durumunu anlatmıyor, geleceğe ait sözler söylüyor, sizi gelecekle ilgili yönlendirmeye çalışıyor ve psikolojik olarak etkiliyor, beklenti içine giriyorsunuz ve ona inanıyorsunuz. Peygamber Efendimiz (SAV) şöyle diyor: "Gelecek hakkında bilgi sahibi olduğunu söyleyene gidip ona baktıran ve sonra da baktırdığına inanan, bana ineni (Kuran-ı Kerim'i) inkâr etmiştir." Onun için yıldıznameye de, bu işle meşgul olanlara da itibar etmeyin.
Gıybet ettiğim için kıldığım namazların kabul olmayacağını söylüyorlar. Ne yapmalıyım?
Gıybet ettiğiniz zaman kıldığınız namaz geçerli olmayacak diye bir şey yoktur. Gıybet, büyük günahlardan biridir. Gıybet, o insanın olmadığı bir yerde gıyabında kamuoyu oluşturmaktır. Hakkında konuştuğunuz kişi ahirette size hakkını helal etmezse cennete giremezsiniz. Kul haklarının en büyüklerinden biri de söz taşımak, aleyhte konuşmak ve gıybet yapmaktır. Gıybet yapan, namazından feyiz almamış demektir. Namazı kabuldür, ama namazının bereketi yoktur.