Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

İlk hutbe

Said b. El-Müseyyeb'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Ömer b. El-Hattab'a (r.a.) hilafet görevi tevdi edilince Peygamber'in (s.a.v.) minberine çıkarak Allah'a hamd ve sena ettikten sonra cemaate hitaben şöyle dedi:
"Ey insanlar, benim çetin ve sert huyluluğuma alışkın olduğunuzu bilirim. Şöyle ki: Ben Resulullah'ın (s.a.v.) beraberinde bulunuyordum. O'nun kölesi ve hizmetçisiydim. O, Allah'ın "O (Muhammed), müminlere şefkatli, merhametlidir" (Tövbe Suresi, 128) buyurduğu gibi idi. Ben de O'nun emrinde ve huzurunda kınından çekilmiş kılıç gibi olup O'nun yumuşaklığı yerine insanlar üzerine yürüdüm. Meğer ki O, beni sindire veya bir işten men ede. O takdirde çekinip sinerdim. Resulullah (s.a.v.) benden razı olduğu halde vefat edinceye kadar O'nun yanından ayrılmadım. Bundan dolayı Allah'a çok hamd olsun. Ve de ben, O'nunla mutluluk duyarım.
Sonra Resulullah'ın (s.a.v.) halifesi Ebu Bekir'in (r.a.) beraberinde aynı durumu devam ettirdim. Ebu Bekir de bildiğiniz gibi iyiliksever, sakin ve yumuşak huyluydu. Ben onun emrinde ve huzurunda kılıç gibi hizmet ederdim. Sertliğimi onun yumuşaklığına karıştırır, meseleler üzerine yürürdüm. Ancak beni durdurduğu zaman çekinirdim. Ebu Bekir (r.a.) benden razı olarak vefat edinceye kadar, bu anlattığım duruma devam ettim. Bundan dolayı da Allah'a çok hamd olsun. Ben bununla da mutluluk duyarım.
Nihayet işleriniz bana tevdi edildi. Biliyorum ki bazı kimseler 'Yöneticilik yetkisi kendisine geçince nasıl olacak' diyecektir. Beni herhangi bir kimseye sormayacaksınız, bunu bilmelisiniz. Çünkü beni tanıdınız ve denediniz. Peygamberimizin yolundan bildiğim şeyleri siz de biliyorsunuz. Ben Resulullah'a (s.a.v.) sormak isteyip de sorduğum hiçbir husustan dolayı pişman olmadım. (Keşke sormayaydım demedim.) Bilmiş olunuz ki halifelik görevi bana intikal edince, zulmedene, haddi aşana karşı ve zayıf Müslümanların hakkını güçlülerinden almak hususunda, eskiden görmüş olduğunuz şiddet ve sertliğim birkaç kat artmıştır. Bununla beraber gerçekten ben, iffetli olanlarınız ve başkasının hakkına tecavüz etmeyenlerinize karşı tam bir teslimiyetle yanağımı toprağa sürerim. (Yani saygılı ve alçakgönüllü olurum.)
Benimle biriniz arasında dini hükümlere ait bir dava vuku bulursa, o davaya bakmak üzere dilediğiniz herhangi birinizle o ilgili kişiye beraber kalkıp gitmekten çekinmeyeceğim. Birlikte başvuracağımız herhangi biriniz davamıza baksın.
Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun, O'na karşı gelmekten sakının. Suç işlememekle nefislerinizi benim cezalarımdan sakındırmak suretiyle kendinizle ilgili olarak bana yardımcı olun. Keza iyiliği emretmek ve kötülüğü men etmek suretiyle bana ait işlerde yardımınızı esirgemeyin. Allah'ın bana tevdi ettiği işleriniz hakkında öğütlerinizle bana yardımcı olunuz."
Halife Ömer (r.a.) bu konuşmayı bitirdikten sonra minberden indi.

Sınanıyoruz
Son hastalık hepimizi etkiledi. Eve çekildik. Dostlardan uzaklaştık. Alışkanlıklarımıza veda ettik. Yüzümüzde maske, tokalaşmak yok, kucaklaşmak yok. Dua edelim beraberce. "Rabbim bu afeti bir an önce kaldırsın" diye. Yağmurlar azaldı. Kar yok. Sevgi yok. Dostluk yok. Merhamet yok. Düşmanlık, fitne, karışıklık ise elden geldiği kadar tırmandırılıyor. Ne istediğimiz belli değil. İnsanlar Allah'ın emirlerini umursamaz oldular. Egoları kabardı. Kendi doğrularını umursar oldular. Başkasını yok saydılar. Bu da elbette manevi ikazı hak etti. Yüce Allah bunun akıbetini şöyle hatırlatıyor. Daha doğrusu ikaz ediyor:
"İnsanların bizzat kendilerinin yaptıklarından dolayı karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Belki doğru yola dönerler diye yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını Allah onlara tattıracaktır. (Rum, 41)
Düzelmemiz lazım. Hatta tövbe etmemiz. Kalpten gelen bir tövbeyle, samimiyetle evrenin Rabbi olan Allah'a pişmanlığımızı itiraf etmemiz lazım. O diledi mi, sebepleri bir araya getirir. Bize merhamet eder ve duamız hürmetimize üstümüzdeki musibetleri kaldırır.
Bu imtihan hepimizin. Unutmayın kötülüklere ilahi bir sınama geldiğinde iyi-kötü ayırmaz. Ama elbette, herkes niyetine göre diriltilir. Akıbet aynı olur ama ahiret aynı olmaz.

'Benimle diğer peygamberlerin hâli'
Hz. Peygamber (s.a.v.); peygamberlerin insanlığa sundukları tevhid ve tebliğin kendisiyle kemale ve hedefe ulaştığını çarpıcı bir benzetmeyle şöyle anlatıyor:
"Benimle diğer peygamberlerin hali şöyledir: Biri bir bina yapar. Güzel bir bina. İnsanlar bu binayı görmeye gelirler. Dolaşırlarken garip bir şey dikkatlerinden kaçmaz. Her şeyi düzgün olan bu binada bir tuğlalık yer boş bırakılmış. İnsanlar hayret ederler. Bu eksik tuğla nerede diye birbirlerine sorarlar. İşte o eksik tuğla benim." (Buhari)
Hz. Peygamber (s.a.v.) kendinden önceki peygamberleri temeli atılan binaya tuğla koyan ustalar gibi anlatıyor. Sayıları yüz binleri bulan bu peygamberler binayı kurdular. Ancak bir tuğlalık yeri boş bıraktılar. Bina bu tuğla ile tamamlanacaktı. Hz. Peygamber o tuğlayı koyandı. Ve o tuğlanın yaptığı gibi binayı tamamladı. Bundan sonra vahiy ve peygamber gelmeyecektir.

Dilimizle işlediğimiz olumsuzluklar
Manevi hayatımızın büyük isimlerinden Mevlana Muhammed der ki: Dille işlediğimiz şu günahlardan korunursak fırtınalı bir denizin ortasından limana sığınan gemideki yolcular gibi oluruz.
Sahili selamette oluruz.
1- Faydasız ve boş konuşma.
2- Zulmü, adaletsizliği, kötülüğü cazip olarak sunma.
3- Konuşurken doğruyu savun. Rakibini rencide etmeye çabalama.
4- İnsanlar beğensin, seni övsünler diye konuşma, gün gelir dilin dönmez, çenen kapanır hale gelirsin de tövbe edemezsin.
5- Sakın ikiyüzlü olma.
6- Günahsız olan, suçsuz olan birini sakın suçlama.
7- Ahlaka, edebe, topluma, inanca aykırı sözleri kullanmada cesur olma.
8- İki insan arasında söz taşıma.
9- Söz verdiğinde, sözünü tart ve yerine getiremeyeceğin sözü verme.
10- Bir dostunun sırrını sakın yayma. Bu kişiliğe sığmaz.
11- Yalan yere sakın yemin etme.
12- Bırak insanı, hayvana bile lanet etme.
13- Gıybet etme. Arkadan çekiştirme.
14- Seni dininde sıkıntıya sokacak söz söyleme.
15- Dilini yalan dolan ve çirkin sözlerle meşgul edeceğine Yüce Allah'ın adı, zikri ve duası ile meşgul et.
16- Dilini tut. Doğru kullan. Dilinden çıkan her sözün deftere yazıldığını sakın unutma.

BİR AYET
Yedi kat göğü birbirleriyle tam bir uyum içinde yaratan Allah, ne yücedir. Rahman'ın yaratışında hiçbir aksaklık göremezsin. Gözünü bir kez daha göğe çevir. Hiç kusur görüyor musun? (Mülk, 3)

BİR HADİS
Bir adam yolda yürürken yol üzerinde bir diken dalı buldu. Ve insanlara eziyet vermesin diye onu yoldan uzaklaştırdı. Bu yüzden Allah onu affetti.

BİR TEMENNİ
Allah'ım! Haksızlık etmekten sana sığınırım.
Allah'ım! Haksızlığa uğramaktan sana sığınırım.

GIYBET NEDİR
Allah'ın Resulü sordu! Gıybetin ne olduğunu biliyor musunuz? "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) "Birinizin, kardeşini hoşlanmayacağı şeyle anmasıdır" diye cevap verdi. Orada bulunan biri sordu: "Ya benim söylediğim onda varsa, bu da mı gıybettir?"
Resulullah (s.a.v.) cevap verdiler: "Eğer söylediğin onda varsa gıybetini yapmış oldun. Eğer söylediğin onda yoksa iftirada bulundun demektir." (Ebu Davud, Tirmizi, Müslim)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA