Mahşer âlemi, herkesin mezarlarından çıkıp hesaba çekileceği âlemin adıdır. Buna ahiret âlemi diyoruz. Orada hesap vardır. Herkes dünyada yaptığının bedelini ödeyecek. Hiçbir şey gizli kalmayacak. Mahşer yerinin büyüklüğünü, ihtişamını, dehşetini, zorluğunu ve oradaki insanların çaresizliğini anlatmak çok zordur.
Mahşer günü, dünyamızın günleriyle kıyaslanamaz. Saatlerle ifade edilemez. Nitelik ve niceliğini ancak yüce Allah bilir. Söylenecek her söz, yapılacak her tanımlama yetersiz kalacaktır. Dehşeti tarif etmekten uzak olacaktır.
Orada sorgu var. Sorgu esnasında diller kilitlenecek, organlar konuşacak. Zalim zulmünden pişman olacak. Ama bu faydasız bir pişmanlık olacak.
Orayı hasret kapsayacak. Dostlar birbirinden kaçacaklar. Allah için kurulan dostluklar hariç, dostlukların, arkadaşlıkların hiçbir faydası olmayacak o gün.
Orada terazi kurulacak. Sevap ve günahların tartılacağı terazi. Bu dünyanın terazilerine benzemeyen bir terazi. "Teraziden maksat adalet midir?" Belki tartışılır ama orada bir terazinin olacağı kesindir. Orada sırat köprüsü kurulacak. Altından cehennem kaynayan sırat.
Amel defterleri dağıtılacak o gün. Defterler, iyilik ve günahların sicilini anlatır. Hafıza kaybına uğrayanlar o gün hatırladıklarında mutlu olmayacaklar. Dönmek isteseler dönemeyecekler. Bağırsalar duyulmayacak. Çaresizlik ve pişmanlık kasıp kavuracak.
ALLAH'IN İZNİ ÖLÇÜSÜNDE
İşte o dehşetli günün ümit parıltısı, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) şefaati olacaktır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) mahşer âleminin ateşini dindiren bir rahmet olacaktır o gün.
Bütün müminlerin yöneldiği bir pusula olacaktır. Yüce Rabbimizin müsaade ettiği noktaya kadar şefaat yetkisini kullanacak ve insanların kademe kademe kurtuluşunda aracı olacaktır. Aslında kendisi, "Umulur ki Rabb'in seni makam-ı mahmuda (övülmüş makama) yükseltir" (İsra, 73) ayetinin kendisine verilecek şefaate işaret olduğunu şefaatle bildirmişti.
Her peygambere dünya hayatında reddedilmez bir dua imkânı verilmiştir. Ve her peygamber bunu dünyada kullanmıştır. O (s.a.v.) ise bunu inananlara şefaat olarak ahirete saklamıştır.
İşte size peygamberimizin (s.a.v.) şefaatini anlatan o salih hadislerden birisi: "Kıyamet günü olunca insanlar birbirlerine karışırlar. Hz. Âdem'e (as) gelirler. Ona, 'Bize Rabb'inin katında şefaatçi ol' derler. Hz. Âdem, 'Ben bu konumda biri değilim, siz İbrahim'e gidin. O Rahman'ın yakın dostudur' der. Hz. İbrahim'e (as) gelirler. O da, 'Ben bu konumda biri değilim, siz Musa'ya gidin, o Allah'la konuşandır' der. Hz. Musa'ya (as) gelirler. O da, 'Ben bu konumda biri değilim, siz İsa'ya gidin. O Allah'ın ruhu ve kelimesidir' der. Hz. İsa'ya (as) gelirler. O da, 'Ben bu konumda biri değilim, siz Muhammed'e (s.a.v.) gidin' der.
"ÜMMETİMİ İSTİYORUM"
Bana gelirler. Ben, 'Ben bu konumdayım' derim. Ve Rabbimin huzuruna çıkmak üzere izin isterim. İzin verilir. Bu esnada bana şu anda bilmediğim bazı hamd sözleri ilham olunur. Bunlarla Rabbime hamd ederim. O'na secdeye varırım.
'Kalk ey Muhammed! Konuş, dinleneceksin; istediğin verilecektir; şefaatçi ol, şefaatin kabul edilecektir' denilir. Ben de, 'Ey Rabb'im! Ümmetim, ümmetimi istiyorum!' derim.
Allahu Azze ve Celle, 'Haydi git, kalbinde bir arpa tanesi ağırlığınca iman olan herkesi ateşten çıkar' buyurur. Ben de bunun üzerine giderim ve bildirileni yaparım. Sonra tekrar döner, aynı övgü sözleriyle O'na hamd ederim. Sonra secdeye kapanırım.
'Kalk ey Muhammed! Konuş, dinleneceksin; iste, istediğin verilecektir; şefaatçi ol, şefaatin kabul edilecektir' denilir. Ben de, 'Ey Rabb'im! Ümmetim, ümmetim!' derim.
Allahu Teâla, 'Haydi git, kalbinde zerre miktarınca ya da hardal tanesi büyüklüğünce iman bulunan herkesi ateşten çıkar' buyurur. Ben de bunun üzerine giderim ve bildirileni yaparım. Sonra tekrar döner, aynı övgü sözleriyle O'na hamd ederim, sonra secdeye kapanırım.
Allahu Azze ve Celle, 'Kalk ey Muhammed! Konuş, dinleneceksin; iste, verilecektir; şefaatçi ol, şefaatin kabul edilecektir' buyurur. Ben, 'Ey Rabbim! Ümmetim! Ümmetimi istiyorum' derim.
Allah (cc), 'Haydi git, kalbinde hardal tanesinden çok az miktarda iman olan herkesi çıkar, onları ateşten çıkar' buyurur. Ben de gider bunu yaparım."
Yüce Rabbimizden bu şefaati hak etmeyi temenni edelim.
BİR DUA
Hz. Ebubekir'in Duâsı
Ya ?Rabbi! Şu ahiret azığı az olan adama, lütfunla cömert davran.
Hakikaten o; günahlarından dolayı iflas etmiştir, çaresizdir.
Senin kapına gelmiş, kapına sığınmıştır. Ey kudreti sonsuz Allah'ım, onu boş çevirme! Şu kulunun günahları çoktur hemde çok fazladır. Sen çok olan günahları da bağışlarsın. Bu kul, çaresizdir; gurbetteki yolcu gibidir. Günahkârdır; kapına sığınmış, rahmet dileyen bir fakirdir. O hep isyan etti... Unuttu seni ve nimetlerini.
Hata üzerine hata yaptı. Sen ise bütün bunlara rağmen iyilik üzerine iyilik ettin.
Sonsuzca verdin, hep verdin, tükenmez hazinenden isyankârlara da verdin.
Rabbim! Günahlarım, kum taneleri kadar çoktur! Doğrudur, sayılmayacak kadar fazladır.
Ya Rabbi ne olur günahlarımın hepsini affet, en güzel şekilde arınmış kıl beni!
BİR AYET
Allah size emaneti ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah bununla size çok güzel öğüt veriyor. Allah işitmektedir, görmektedir. (Nisa 58)
BİR HADİS
Kim emredildiği şekilde abdestini alır, emredildiği şekilde namazını kılarsa, önceden yapmış olduğu (kusurlu) ameli sebebiyle affolunur " ( Nesai )
SORU - CEVAP
Ezandan sonra dua okunuyor. Bu duanın anlamı nedir?
Ezan duasının anlamı şudur: "Ey eksiksiz davetin (ezanın) ve kılınmak üzere olan namazın Rabbi olan Allahım!.. Muhammed aleyhisselama cennette yüksek dereceyi ihsan eyle. Onu vaat ettiğin makam-ı mahmuda ulaştır. Sen vaadinden caymazsın."
Babam hasta, ayakta duramıyor. Sandalyede namaz kılabilir mi?
Rahatsızlığı sebebiyle ayaklarını kıbleye ve yana uzatarak da olsa oturamayan kişi, sandalyede oturup namaz kılabilir.
Pijama veya sabahlıkla namaz kılınabilir mi?
Temiz olması ve namaz kılınırken örtünmesi gerek yerleri kapatmak koşuluyla pijama veya sabahlıkla namaz kılmakta bir sakınca yoktur.