Geçenlerde bir tanıdığın dükkânına uğradım. Dükkân sahibi yaşlı kendi halinde, ibadetini yapmaya çalışan bir vatandaşımız. Öğle ve ikindi namazlarını dükkânının arka odasında kılmaya çalışıyor. Camiye gidemediği için.
Geçen bir vesileyle uğradım. Beni dehşette bırakan bir şey anlattı. Şöyle dedi: Hocam geçenlerde öğle namazını kılmak için arka odaya gitmiştim. İki kadın müşteri gelmiş Müslüman. Belki sorsanız iyi kalpli, kendilerini cennetlik zanneden iki hanımefendi. (Belki de öyleler Allah bilir kimsenin kalbini yaramayız. Allah adına da hüküm veremeyiz.)
Ama yaptıkları şey beni haylice şaşırttı.
Dükkânın sahibini soruyorlardı. Kalfa da dükkânın sahibi içeride namaz kılıyor diyor. Biraz sonra da dükkânın sahibi geliyor.
Bu iki hanımefendi dükkânın sahibine çıkışıyorlar. Şöyle diyorlar; Sen de namaz kılıyorsun? Bizi şaşırttın. Hayal kırıklığına uğrattın? Namaz da ne oluyor?
Dehşet değil mi? İnsanlar namaz kılıp kılamayacaklarına kendileri karar verirler. Dilerse kılar, dilerse kılmaz hesabını verir. Allah dilerse affeder, dilerse cezalandırır.
İbadeti yapmamak kişiyi dinden çıkarmaz. Günahkâr kılar.
Ama namazı inkâr etmek veya namazı kılana müdahale edip, onu namazdan alıkoymak çok farklı bir şey. Namazdan nefret etmek imanın olmadığına işaret.
Belki cehaletlerinden dolayı bu farkı bilmiyor olabilirler. Ama bu sonuncusu kişiyi dinden çıkarır. "Sen namaz kıldığında kulu bundan engelleyeni gördün mü? Ne dersin! Ya o engellenen kul hidayet üzerinde ise.
Baksana o engelleyene, namaz kılmakta olan bir kulu! Baksana o doğru yolda giderse ya da takva sahibi olmayı emrederse, fena mı? Baksana, yalanlar ve tersine giderse, iyi mi? Muhakkak Allah'ın görmekte olduğunu bilmiyor mu? Sakın, şanım hakkı için, eğer (akıllanıp) vazgeçmezse, muhakkak Biz sürükleyeceğiz o alnı! Yalancı, cani bir alnı! O zaman çağırsın kurultayını, meclisini! Biz çağıracağız zebanileri! Hayır, sakın onu dinleme de, secde et ve yaklaş!" (Alak, 9-19)
Uyarması bizden. Ahirette Allah ile hasım olmak çetin bir pişmanlıktır.