Bizans arenalarda gladyatörleri -köleleri- ölesiye çarpıştırıp ölümlerine parmak kaldırıyorlardı. Ceset görmekten ölesiye zevk alıyorlardı.
İranlılar ateşe tapıyorlardı.
Mekke'de kız evlatlarını diri diri toprağa gömüyorlardı.
Bütün güç, iktidar ve sermaye putların çevresinde dönüyordu.
Karanlık, kan, kalpazanlık, kumar, karaborsacılık, kin, küfür, kavga, kahramanlık sayılıyordu.
Hz. Meryem iffetiyle yargılanıyordu.
Hz. Süleyman sihirbazların, şeytanların dostu olarak sunuluyordu.
Birçok peygamber çirkin işlerle anılıyorlardı.
Allah'ın kulu ve elçisi Hz. İsa, kulu olduğu Rabbine oğul olarak takdim ediliyordu.
Bir insan zayıf ise şayet kardeşleri onu yiyordu.
Kan davaları asırlarca kan ve can alıyordu.
Bilaller hayvan barınaklarına layık görülüyordu.
Köleler kamçı darbeleri altında can veriyorlardı.
Kadınlar insan sayılmıyorlardı.
Hurafe, bid'at, yalan, dolan geçer akçeydi.
Kâbe'nin içi ilahlaştırılmış taş ve tahta parçalarıyla doluydu. Her güne bir put adanmıştı.
Zulüm vardı, çirkef vardı, ölesiye hırs vardı, umut kıran dalgalar vardı, feryat vardı, figan vardı.
Ayet inmemişti, sure inmemişti, kelam levhi mahfuzdan inmemişti, zemzem bile toprağa çekilmişti.
Adalet yoktu, af yoktu, eman yoktu, kısacası insanlık yoktu. Çünkü henüz Hz. Muhammed (s.a.v.) yoktu!