İnsanlara manevi payeler vermekte çok mahiriz. Sanki bu konuda Yüce Allah bize özel bir yetki vermiş gibi. Zamanın sahibi, zamanın en takvalısı, büyüklerin büyüğü, kâinatın mütesarrıfı ve yığınla benzer sıfatı sevdiğimiz insanlara cömertçe veriyoruz. Böyle bir yetkimiz var mı? Hakkımız var mı? Yüce Allah'ın bu konudaki tasarrufundan haberdar mıyız?
Bu son derece tehlikeli. Zira Hz. Peygamber (s.a.v.) takvadan bahsederken ellerini göğsüne koydu ve şöyle buyurdu; 'Et - takva hahuna' 'Takva işte buradadır.' Yani kimse tarafından görülemez. Sadece Yüce Allah bunu bilir. Bu işin iddiası da olmaz.
Hz. Yunus (a.s.) bir gün Cebrail'e sorar: Bana yeryüzünün en abidini göster der. Yüce Allah özel bilgi ile donattığı Hz. Cebrail bir adamı Hz. Yunus'a gösterir. Bu adam şu andaki insanların en takvalısı, en abididir der.
Bu adam bir âlim değildi.
Bu adam en büyük tasavvuf lideri de değildi.
En büyük müfessir, vaiz, din lideri de değildi. Bu adam; cüzzam hastalığından dolayı ellerini, ayaklarını, gözlerini, kulaklarını, saçlarını kaybetmiş bir adamdı.
Hz. Yunus (a.s.) merakla bu adamın yanına yaklaştı. Adamın şöyle söylendiğini duydu;
"Ya Rabbi! Dilediğin bir zaman içinde bana güç ve kuvvetle sağlık verdin. Sonra gücümü ve sağlığımı almayı diledin. Bütün bunlara rağmen sana olan bağlılığım ve beni affedeceğin ümidim hep devam ediyor. Sen gerçekten bana çok lütufkârsın."
Dostlar! Zamanında Allah katındaki en mübarek insanını illaki camide, ibadethanede aramayın. Belki evlatlarının rızkı için çabalarken alnı terleyen bir mümindir. Hem de sıradan bir mümin. Belki çöp tenekesini evinizin önünden kaldırıp da çöp arabasına taşıyan şu işçi kardeşimizdir. Kimseyi olduğundan yükseltmeyin. Manevi payeler dağıtmayın, kimseyi de hakir ve küçük görmeyin. "Harabat ehlini hor görme zakir (şakir) defineye malik viraneler var."