Yemenli bir delikanlı, adı Haris.
Babasıyla hacca gider. Tavaftan sonra Mina'ya çıkar (İslam'dan önce de Mekke ve civarındaki mekânlarda yaşayan Araplar Kâbe'ye hacc niyetiyle giderlerdi. Çıplak tavaf yapar ve alkış tutarlardı. Biz o dönemdeki hacca, cahiliye dönemi haccı deriz. Hz. Peygamber'le (s.a.v.) başlayan döneme de İslam haccı deriz.)
Bundan sonrasını, Haris'ten dinleyelim: Mina tepelerinden birinde birinin hacca gelenlere bir şeyler anlattığını gördüm. Bazıları dinlerken bazıları ise kendisine tepki gösteriyordu. Yanaştım ne oluyor diye: Yüzü son derece güzel ve düzgün olan o kişi Allah'ın birliğine çağırıyor. Halkın bir kısmı ise O'na saldırıyor veya onu hırpalıyordu. Bu hal bütün bir gün devam etti. Nihayet akşam halk dağıldı. O kişinin yüzü kanrevan içindeydi. Vücudunda ezikler vardı. Ben ona merakla bakarken, elinde su kabı ve bez olan bir genç kız çıkageldi. Ağlayarak o kişinin yüzündeki kanları silmeye başladı. Ağlayan ve genç kızı teskin eden o kişi şöyle diyordu: "Korkma kızım! Babana bir şey olmayacak. Allah babanı koruyacaktır."
Ben merakla oradaki bir Mekkeliye sordum: "Kim bu adam? Bu kız kim, ne oluyor?" Mekkeli şöyle dedi: Bu gördüğün yaralı kişi Muhammed'dir. Bu genç kız, kızı Zeyneb'dir. Muhammed yeni bir dine çağırıyor insanları. Araplar da ona hakaret ediyor, onu tartaklıyor ve hırpalıyorlar.
O'na baktım. Yüzünü temizleyince sudan biraz içti geri kalanı ile de abdest aldı. Ortalık sakinleşince babama; Muhammed (s.a.v.) ile tanışmak istiyorum. O'nunla sohbet edelim mi dedim. Babam olur dedi. Yanına gittik. Selam verdik. Yüzümüze gülümsedi. Bize dinini anlat dedik. Putları kırmakla, tek Allah'a imanla görevlendirildim dedi. Komşu hakkından bahsetti. Zulme karşı olduğundan, insan öldürmenin haram olduğundan bahsetti. Kuran okudu. O kadar etkilendik ki ben de babam da hemen Müslüman olduk.
Bize memleketinize dönün ve insanları Allah'a çağırın dedi. O'ndan ayrılmak zor geldi bize. Ama Yemen'e döndük. Yıllarca Yemen'de O'nun hasretiyle bekledim. O'nu bir daha görebilir miyim diye. O kadar etkilenmiştim ki.
Nihayet Medine'ye hicret ettiğini duydum. Aradan 9 sene daha geçti. Hacca gideceğini duydum. Hemen hazırlığımı yaptım. Deveme bindim. Mekke'ye yürüdüm. Mekke'ye gelince Arafat meydanına çıktım. Oradaymış. Ona yanaşmaya çabaladım. O gün Arafat'ta 120 bin Müslüman vardı. Biraz yaşlanmış, şakaklarına ak düşmüştü. Yüzünün aydınlığı, yüzünün nuru, güzelliği üzerindeydi. Herkese tebessüm ediyordu. Biraz da olsa hasret gidermiştim. Hacdan döndüm. Bir ay sonra birdenbire onun vefat haberi geldi. Çok ağladım. Doyamamıştım. Şimdi mahşeri bekliyorum. Yeniden O'nu görebilmek için.
Haris daha sonra, Hz. Ebu Bekir zamanında Şam'a geçti. Orada, Merci Raht savaşında şehit olarak dünyaya veda etti. Rahmanın rızası üzerinde olsun.