Müslüman bilirdik. İmam Hatip Okulları, cami, başörtüsü, Kuran Kursları, din dersleri ve benzeri bütün hassasiyetinde Müslüman'dan yana tavırlarıyla tanırdık. Laikliğin, Müslümanlara baskı aracı olarak kullanıldığı zor günlerde kalemiyle direnirken gördük onu. Zor zamanlarda, zor yazılar yazdığına şahitlik ettik. Bazen tatlı, bazen sert ama her zaman dininden yana kalem oynattığını gördük.
Kendisini şahsen tanımazdım. Hiç görüşmemiştik ama yazıları onun hakkında hüsnüniyet için yeterlidir.
Cumhurbaşkanımızla beraber gittikleri Mekke'de, umreden sonra Medine'de, Ravza'da namaz kıldıktan sonra kaldığı otelin lobisinde kalp krizinden vefat etmiştir.
Medine'de ölmek özeldir. Güzeldir. Hitamuhu misktir. İmana şehadettir. Güzel bir sondur. Hz. Peygamber (s.a.v.) hadisinde şöyle buyurdu: "Medine'de ölmeye kimin gücü yeterse Medine'de ölsün. Çünkü ben, Medine'de ölene mutlaka şefaat ve şehadette bulunacağım." (İbni Mace, Menasik,104; Tirmizi, Menakib, 68) İnşallah bu hadisin rahmetinin içine dahil olur. Medine'de vefat etmesi, bugüne kadar yaptıklarının güzel olduğuna işarettir.
Hz. Peygamber (s.a.v.); Medine'de ölene şefaat ve şehadet edeceğim buyurmuşsa, biz de orada vefat edenin imanına ve samimiyetine şehadette bulunacağız elbette. Biz, merhum Hasan Karakaya'yı iyi bilirdik!