Dünyada komşu, mezarda komşu, cennette komşu. Yan dairede oturan komşunuzu tanıyor musunuz? Onunla hiç ilgilendiniz mi? Özellikle de büyük şehirlerde. Aslında bırakın komşuyu belki en yakın akrabamızı bile az hatırlar olduk. İçimize kapandık. İnsanları önemsemez olduk. Son derece benciliz. Kendimizden başkasını düşünmez olduk.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur; "Cebrail bir gün bana komşu haklarını öylesine anlattı ki ben komşuyu komşuya mirasçı kılacağını zannettim."
Aslında dikkat ederseniz komşunu size herhangi bir ambulanstan, polis imdat merkezinden daha yakın. Ama onu yardımınıza çağıracak, sıkıntınızı giderecek yüzünüz varsa tabii.
Yani; onu muhtaç olmadığınız zamanda da arayıp kolluyorsanız. Muhtaç olduğunuzda o da sizi kollayacaktır. Bazen komşunuza küçük bir hediye sunsanız. Kapısını çalıp, komşu var mı yapabileceğim bir şey deseniz.
Komşunuzun derdi varsa dertlenmelisiniz.
İhtiyacı varsa karşılamalısınız.
Hastası varsa ziyaret etmelisiniz.
Sevinci varsa paylaşmalısınız.
Borcu - harcı varsa yapabilecek bir şey varsa koşmalısınız.
Harama batmışsa kurtarmak için el atmalısınız.
Ve en önemlisi ona güven vermelisiniz. Size itimat etmeli. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyuruyor; "Allah'a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin. Allah ve ahiret gününe iman eden ya hayır (iyi söz) söylesin ya da sussun." Sonra şöyle buyurdu: "Vallahi iman etmiş olamaz. Vallahi iman etmiş olamaz. Vallahi iman etmiş olamaz." Hz. Peygamber (s.a.v.)'i dinleyen arkadaşları sordular! Kim iman etmiş olamaz ey Allah'ın elçisi.
O cevap buyurdu, "Komşusu şerrinden emin olmayan (yani komşusuna güven vermeyen) kişi iman etmiş olamaz."