Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

İslam'dan sapanlar

İslam dünyasında, tarih boyunca genellikle de inanç (akide) noktasında Kuran ve sünnetin çizgisinin dışına çıkan 72'ye yakın irili grup çıkmıştır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu grupların sayısının 72 veya 73 olacağını, biri hariç diğerlerinin çizginin dışına sarkacağını haber veriyor. (Ebu Davud, sünnet, 1; İbn Mace, Fiten, 17; Tirmizi, iman, 18; Ahmed, Müsned, 3/143)
Dinler tarihi uzmanları bu grupları; Kaderiye, Cebriye, Mürcie, Rafiziye, Cehmiye ve Haruriye (Hariciler) adı altında 6 ana gruba ayırırlar. Her bir grup da, kendi içinde 12 gruba ayrılır. Böylece 72 rakamını bulurlar. Zaten hadis; 73'ten sadece birisinin doğru çizgide olduğunu belirtiyor. Doğru olarak belirtilen grup ise; Ehl-i Sünnet olarak nitelendirilen gruptur. Ehl-i Sünnet bir cemaatin, mezhebin veya oluşumun adı değildir. Ehl-i Sünnet bir anlayışın, duruşun, inancın ve yolun adıdır. Bildiğimiz Sünnilik anlamına da gelmemektedir. İslam'ın mutedil ve Kuran ile sünnete sımsıkı bağlı Ehl-i sünnet yorumunun dışında kalan diğer grupları tek tek saymak yerine sapkın görüşlerini özetlemeyi uygun gördüm. Belki tarihteki bu sapmalar bugüne ışık tutar. Satırların sonundaki isimler ise bu düşünceyi paylaşan grubun ismidir. Bazılarına göre diye ifade ettiğim satır, satırın sonunda yer alan gurubun düşüncesini temsil etmektedir.
Bazılarına göre; Müminlerin çoğu ateşte olacaktır. (Ezrakiye)
Bazılarına göre; Kaza ve kader yoktur (Salebiye). Halbuki Kuran-ı Kerim'de kader; meşiet, hesap, irade ve benzeri ifadelerle yer almıştır. Hadislerde ise daha detaya girilmiştir.
Bazılarına göre; Namaz kılmayan dinin dışındadır. (Mekremiye). Halbuki, namaz kılmayan büyük günah işlemiş olsa da inkâr etmedikçe dinden çıkmaz.
Bazılarına göre; Yabancı kadınlar reyhan gibi olduğu için onlara dokunulabilir (Şemhariyye). Bunun sapkınlık olduğu ortada.
Bazılarına göre; Öldükten sonra ölüye hiçbir hayır dokunmaz (Ahmesiyye). Halbuki Hz. Peygamber, kişinin ölen babası yerine hacca gidebileceğini, sevabının ölüye varacağını belirtmiştir.
Bazılarına göre; İnsanları problemlerde hakem kabul eden kişi dinden çıkar (Mahkemiyye). Halbuki Kuran-ı Kerim ailevi problemlerde hakem tayinini istemiştir.
Bazılarına göre; İyilik Allah'tan, kötülükler de şeytandandır (Seneviyye). Halbuki iyiliği de, kötülüğü de Allah yaratır. Şeytan yaratamaz.
Bazılarına göre; Ahirette müminler Allah'ı görmeyeceklerdir (Mutezile). Halbuki Kuran-ı Kerim ahirette bazı kişilerin Allah'ı göreceğini bildirmiştir. (Kıyame, 23)
Bazılarına göre; İstediğimiz fiillerin Allah'tan mı, kuldan mı olduğunu kimse bilemez. İnsanların sevap alıp alamayacaklarını biz bilemeyiz (Keysaniyye). Halbuki neyin sevap, neyin günah olduğu, neyin nasıl karşılık göreceği bilinmektedir.
Bazılarına göre; Allah şeytanı yaratmamıştır (Şeytaniyye). Bu Kuran-ı Kerim'in birçok ayetini inkâr etmek anlamına gelmektedir.
Bazılarına göre; Allah'ın indirdiği her kitapla amel edilir. Kitap neshedilmiş (hükmü Allah tarafından kaldırılmış) olsa da fark etmez (Ravendiye). Halbuki Kuran'ın dışında değişikliğe uğramamış vahiy yoktur. Değiştirilmiş ve tahrif edilmiş kitaplarla amel edilmesi kabul edilmemiştir.
Bazılarına göre; Günah işledikten sonra yapılacak tövbe kabul olmaz (Beteriye). Halbuki , Kuran-ı Kerim'de tövbeyi emreden birçok ayet vardır. Allah gerçek tövbeyi kabul edeceğini bildirmiştir.
Bazılarına göre; Hz. Peygamber'e (s.a.v.) biat etmeyen günahkâr olmaz (Nakisiyye). Halbuki Efendimiz'e (s.a.v.) biat etmeyen, ona inanmayan iman etmiş olamaz.
Bazılarına göre; Zühd (takva) değil dünyalık istenmelidir (Kasitiye). Halbuki zühd tercih edilmeli ve dünya-ahiret dengelenmelidir.
Bazılarına göre; Allah her yer ve her mekânda olmak zorundadır (Mültezime). Allah hiçbir şeye icbar edilemez.
Bazılarına göre; Allah'ı tanıyan cehenneme girmez. Çünkü cehenneme giren bir daha oradan çıkamaz (Veridiye). Halbuki günahlarından sıyrılan ve cezasını çeken cehennemden çıkar. Mümin ebedi kalmaz.
Bazılarına göre; Allah'ın akılla ispatı boş bir iştir. Çünkü ispat ancak duyularla idrakten geçer. İdrak edilen ise ilah olamaz. İdrak edilemeyen de ispat edilemez (Zehadiyye). Halbuki duyu organları kâinatı ve Allah'ı tanımada elimizdeki en sağlam yoldur. Çünkü ilham da duyularla idrak edilir. Ayrıca Hz. İbrahim olayında olduğu gibi, Yüce Rabbimiz varlığına dair belgeler sunmuş, akılla düşünmeye çağırmıştır.
Bazılarına göre; Ateş kâfiri bir defa yakacak. Bir defa yandıktan sonra artık ateşin sıcaklığını hissetmeyecek (Herekiye). Halbuki bazı tasavvuf alimlerinin müminin ateşi sürekli hissetmeyeceği kanaati kabul görmemiştir. Ayetler azap çekenlerin sürekli acı duyacağını belirtmiştir. (Nisa suresi, 56)
Bazılarına göre; Cennet ve cehennem sonludur. Fanidir. Henüz yaratılmamıştır (Faniyye). Halbuki cehennem ve cennet içinde kalanların farklılığına rağmen, mekân itibariyle fani değillerdir. Başlangıcı olmakla beraber (hâdis -sonradan olma) devamlılığı itibariyle sonlu değildir. Ve şu anda yaratılmışlardır. Hz. Adem olayı cennette olmuştur. Hz. Adem şu anda var olan cennetten çıkarılmıştır.
Bazılarına göre; Kabir azabı ve ahirette şefaat yoktur (Kaberiye). Halbuki kabir azabı olacaktır. Ve ahirette meleklerin ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) şefaati haktır. Bunların bir kısmı ayet, bir kısmı ise sünnetle sabittir. Hz. Peygamber, ileride kabir azabını inkâr eden sapkın insanların çıkacağını haber vermiştir.
Bazılarına göre; Dinlerde farz, helal ve haram yoktur. Kişi Allah'a inandıktan sonra dilediğini yapabilir (Tarikiyye). Halbuki helal tavsiye ve emredilmiş, haram ise yasaklanmıştır. Bu ayetlerle sabittir.
Bazılarına göre; Yaratılmışlar dilediklerini yapabilirler (Saibiye). Halbuki insanlar ve cinler kulluk için yaratılmışlardır. (Zariyat suresi, 56)
Bazılarına göre; Allah'a itaat edene itaatkâr, kötü olana ise isyankâr diyemeyiz. Zira bunu sadece Allah bilir.
Bazılarına göre; Hak ile batılı, helal ile haramı bilmeyen dinden çıkmıştır (Beyhesiye).
Bazılarına göre; Allah'ın eli bizim elimiz, gözü bizim gözümüz gibidir (Müşebbite). Halbuki sıfatlar Allah'ın ne aynıdır ve ne de gayridir. Allah'ın eli ve gözü bizim elimiz ve gözümüz gibi değildir.
Bazılarına göre; Nafileleri terk eden farzları terk eden gibidir.
Bazılarına göre; Hz. Ali peygamberlikte Hz. Muhammed'e (s.a.v.) ortaktır. Rafizi olarak adlandırılan bu grubun bizahiti kendisi Hz. Ali'ye iftira atmış olmaktadır. Çünkü Hz. Ali, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) en yakın dostu, sağ kolu, emini, halifesi, damadı ve amcasının oğludur. Böyle bir iddiayı Hz. Ali'nin kendisi küfür sayar. Hiç kimse peygamberlikte Hz. Peygamber'e ortak olamaz.
Bazılarına göre; İnsan hiçbir fiilini seçemez. Allah'ın önünde yaprak misalidir. Allah onu dilediği yere döndürür (Cebriye-Muttaribe).
Halbuki işleyeceği fiili kişi ister, Allah ise yaratır. İrade vardır.
Bazılarına göre; Her şey daha önce yaratıldı. Artık şu anda hiçbir şey yaratılmıyor. Halbuki Yüce Allah her an yaratmaya devam ediyor.
Bazılarına göre; İçinden ne geçiyorsa, hayır bildiğin her şeyi yap. Halbuki dinin hayır dediğini kişi yapmakla zorunludur. İçinden geçeni değil.
Bazılarına göre; Allah'a çok sevgi besleyenden farzlar düşer. Yapma zorunluluğu kalkar (Sabukiyye). Halbuki hiçbir makam kişinin üzerinden ibadet yükümlülüğünü kaldırmaz. Belki sorumluluğunu çoğaltır. Hz. Peygamber bütün büyük makamına rağmen ibadetten vazgeçmemiş, bilakis daha çok ibadet etmiştir.
Bazılarına göre; Allah'ı sevenin korkmasına gerek yoktur (Günah da işlese). Zira dost dostu korkutmaz (Havfiyye). Halbuki kişi hem Allah'ı sevecek ve hem de korkacak. Kişiyi Allah korkutur da. Cinayet işleyenin, öldürdüğünü sevmesi cezaya engel değildir. Yine öldürülenin katilini sevmesi de cezaya engel değildir. Yüce Allah'ın, suç işleyen kulunu cezalandırması umumi adaletin gereğidir.

Sonuç
Bu sapan ve saptıran cereyanların birçoğu belki bugün yoktur. Ama izleri ve etkileri maalesef hissedilmektedir. Bu tür grup ve cereyanları bildikçe Kuran ve sünnete bağlı, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve dört halifesinin çizgisi olan Ehl-i Sünnet anlayışını muhafaza etmenin ne denli hayati olduğunu daha rahatça anlayabiliyoruz. Ehl-i Sünnet hiçbir mezhebin karşıtlığı gibi algılanmamalı, batıl bütün biat ve hurafelerin reddi anlamında algılanmalıdır. Ehl-i Sünnet çizgisi, bu sert dalgaların tümünü geride bırakıp sahile yanaşan bir gemi gibidir. Tıpkı Hz. Nuh'un gemisi gibi. Ehl-i Sünnet bir mezhebin değil bir anlayışın, duruşun adıdır. Bizlere düşen; bu temiz, duru, akılla yoğrulmuş, tecrübeli, Kuran'ın özüne bağlı, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) pratiğini anlayan ve bütün unsurları toplayan anlayışı İslam âlemine doğruca takdim etmektir.
İşin diğer bir yönü de şudur: İslam vahyi, Kuran-ı Kerim'in yapısı ve Hz. Peygamber'in kendisine gelen problemleri çözerken gösterdiği toleranslı yaklaşım birçok fikrin çıkmasına alanı kapatmamıştır. Dinin bu tahammül eder ve aykırı fikirlere kendini beyan etme hakkı tanıması da özellikle ele alınmalıdır. Elbet bunun sınırı bir bilginin Kuran'ın açık hükmüne ve sahih sünnete aykırı düşmemesidir ama, bu noktayı bulacak her tartışmaya tahammül edilmiştir. Dikkat ederseniz, Kuran-ı Kerim Firavun, Nemrud; Mekke müşrikleri, şeytan gibi negatif bütün unsurların görüş ve diyaloglarına yer vermiş ve kutsal kitapta onlara yer vermiştir. Hatta bu isimlerin Kuran'da yer alması bile başlı başına dikkate alınmalıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA