Beş yıl aradan sonra üst düzey bir Amerikalı yetkili, ilk kez Çin'e ziyaret gerçekleştirdi. Dışişleri Bakanı Blinken, hafta sonundan bu yana Çin'de. Uzun görüşmeler yaptı. Tek bir görüşmesi 7.5 saat sürdü. Yapılan açıklamalara bakılırsa sanki taraflar birbirini yeni keşfediyor gibi.
Çin özellikle Tayvan konusundaki rahatsızlıklarını dile getirmiş. ABD'nin Çin'e karşı teknoloji alanında getirdiği kısıtlamalardan şikâyet etmiş. ABD tarafı ise ilişkilerin geliştirilmesi ve barışçıl yöntemlerin tercih edilmesi gereğinin altını çizmiş. Blinken, muhatabını Washington'a davet etmiş. "Özel çalışma grupları kuralım" falan demiş.
Evet, hepsi bu. Ne kadar da benziyor değil mi ABD'nin Türkiye ile kurduğu ilişki biçimine? Sadece Çin ve Türkiye örnekleri de değil. ABD'nin neredeyse tüm ülkelere karşı benzer bir tavrı var. Bir yandan o ülkelerin canını yakıyor, diğer yandan da "Müzakerelere devam edelim" diyor. Yeni sayfalar açılıyormuş gibi yapılıyor. Ama sonuç üreten çok süreç var.
Bu durumun planlı bir strateji dâhilinde ortaya çıktığını düşünmüyorum. Evet, herkesi oyalama ve var olan düzenin içinde ufak faydalar sağlama eğilimi kendini çok belli ediyor. Ama bunun şeytani bir plan olmaktan ziyade ABD'nin kendisinin askıda olmasıyla ilişkili olduğunu düşünüyorum. ABD çok uzun süredir dış politikada ve güvenlik ilişkilerinde çeşitli hedefler ortaya koysa da ne bu hedefleri tarif edebilmiş durumda ne de bu hedeflere tam asılan bir hâli var.
Mesela, "Kurallara dayalı uluslararası düzen" diye bir kavramı neredeyse her gördükleri alana yapıştırıyorlar. Ancak bu kuralların ne olduğunu bile doğru dürüst tarif ettiklerini görmedik. Bu kavramı kullananların da ne kastettiklerini bildiklerinden ciddi şüphelerim var.
Örneğin, doksanlı yıllarda ABD'nin kural olarak dayattığı şeylerin neler olduğunu bilirdik. Belli gündemler takip edilirdi. Ama son yıllarda ABD'nin neyin arkasında sonuna kadar duracağına dair hem müttefiklerinde hem rakiplerinde tonlarca soru işareti var. Düşünsenize, ABD Suriye'de kimyasal silah kullanımına bile sessiz kalmış bir ülkeye dönüştü. Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarını çoğunlukla kendi ihlal etti. BM'yi iyiden iyiye işlemez hâle yine kendi getirdi. O nedenle bu kuralların neler olabileceğine dair kimsenin artık bir fikri yok diyebilirim.
ABD ne yaptığını, nereye koştuğunu nadiren bildiği için de ikili ilişkileri doğru düzgün bir zemine oturtabilmiş değil. Mesela, İran'la gerçekten bir nükleer anlaşma yapılacak mı? Suudi Arabistan'la ilişkiler nasıl kurulacak? İsrail'de Netanyahu'ya dair tavır ne olacak? Türkiye ile F-16 meselesi çözülecek mi? Avrupalı ülkeler üzerindeki Ukrayna üzerinden baskı nereye kadar sürecek? Rusya ile Çin arasındaki ilişkilere dair ABD ne yapmayı planlamaktadır?
Dikkat ederseniz bu soruların hepsinde birbirini kesen noktalar var. Ve benim anladığım kadarıyla birinde atılacak adımlar diğerinde ters tepebilir. İşte stratejik kararsızlık tam da böyle bir şeydir. O nedenle de ABD'nin dış politikası belli bir planla değil basit refleksler üzerinden yürüyor. 2024 seçimlerine kadar da düzelecek gibi görünmüyor.