Depremin kendisi başlı başına can yakıcıydı. Üstüne bir de yalan ve kışkırtma haberlerle uğraşmak zorunda kaldık. Anlaşılır gibi değil. Bazı kimselerin kalpleri bu kadar mı kararmış? Arama kurtarma ekiplerini yanıltacak yüzlerce binlerce paylaşım yapıldı. Ekipler o sahte ihbarlarda geçen enkazlara koşarken kim bilir kaç canımızı kaybettik?
Hadi bu tür ihbarların iyi niyetten ve işgüzarlıktan kaynaklı yaygınlaştığını düşünelim. Ya örgütlü olanlarına ne diyeceğiz? Hatay'da baraj yıkıldığına dair haberler bile yapıldı. Hem arama ekipleri kurtarma faaliyetlerine ara vermek zorunda kaldı hem de şehrin içinde muazzam bir kaçış kargaşası oldu.
Bir de yağma haberleri var. Açıklamalar yapıldı. Yağma sayıları verildi. Gerekli tedbirlerin alındığı resmi makamlarca bildirildi. Ama buna rağmen yağma haberleri köpürtüldükçe köpürtüldü.
Çok can sıkıcı değilmiş gibi görünebilir. Asayişin sağlanması için gerekli görülebilir. Ama bu tür köpürtmelerin aslında hem psikolojik hem de idari sorunlar çıkardığı çok açık. Bir hafta süre içerisinde toplam 25 yağma olayı tespit edilmiş. On şehirde bunca süre zarfında 25 yağma suçu aslında çok bile değildir. Normal şartlar altında dahi on şehirde bu kadar suç işlenebilir. Toplu bir yağmadan değil, birkaç münferit olaydan bahsediyoruz.
Bunlar abartıldıkça şehirlerde çadırlara sığınmak zorunda kalan insanları korkutuyorsunuz. Evini terk etmek zorunda kalan insanlar geride bıraktıklarının yağmalanacağını düşünmeden edemiyor. Kamu düzeni sarsılıyor. Yani aslında yağma haberlerini abartmak aslında yağma düzeninin doğmasına bile hizmet edebilirdi. Allah'tan işler o safhaya hiç geçmedi. Kamu otoritesi bağlamında ciddi bir sıkıntı hiç olmadı. Ama kargaşa ve kriz görüntüsü üretmeye çalışanlar bu tür haberleri maalesef sürekli pompaladı.
Halbuki sahada çalışanları ve depremzedeleri görseniz yağma haberleriyle bu kadar çok zaman kaybettiğimize utanırsınız. Maraş'ta günlerce yardım faaliyetlerine katıldım. İnsanlar vakar ve teslimiyet içerisinde bu günleri atlatmaya çalışıyor. Yemek ve erzak dağıtımları sırasında yüzlerce kez aynı ifadeyi duydum. "Yeter abi, başkalarına da kalsın." İçiniz burkulur. Bu milletin metanetine ve sabrına hayrına kalırsınız. Günlerce tek bir açgözlülük örneğine rastlamadım.
Sokak ortasında yüzlerce genç yiyecek-içecek dağıtıyor. Herkes bir yardımlaşma ve dayanışma havası içinde. "Bir can daha kurtulur mu acaba" diye hevesle ve umutlu herkes enkazların karşısında sessiz ve sabırla bekliyor. Sessizlik isteniyor. Tüm şehir susuyor. "Çökün" deniyor. Herkes olduğu yere çöküyor. Yeter ki bir can daha kurtulsun diye.
Ama maalesef bütün bunlara rağmen sosyal medyada ve hatta geleneksel medyada yağma haberlerinin genel görüntüymüş gibi sunulması can yakıyor. Tabii ki her toplumda suçlular var. Olacaktır da. Ancak yağma dediğiniz başka bir olgudur. Toplumsaldır. Kontrolden çıkmış şehirlerde kontrolden çıkmış kitlelerce yapılır. Şükürler olsun ki, bizim milletimiz öyle bir millet değil. O nedenle bölgenin adının yağmayla anılmasını bile hazmedemiyorum. Lütfen herkes kullandığı dile dikkat etsin diyeceğim ama birilerinin bilerek bunu yaptığını düşündükçe "Allah'ım bu millet içindeki bu kadar düşmanla nasıl baş edecek" diye sormaktan başka bir şey yapamıyorum.