Cumhurbaşkanı Erdoğan seçim tarihini ilan etti: 14 Mayıs. Yani dört aydan az bir süre kaldı. Muhalefetin tabii ki bir adayı ya da programı yok. Onlar çam devirme yarışıyla meşgul. Neye güvendikleri bilinmez ama işin ciddiyetini anlamadıkları aşikâr.
Halbuki dünya anladı. Yabancı basın bile çalışmalara başladı. Geçen hafta Washington Post'ta bir yazı çıktı. Bizim seçim, 2023 yılının en önemli seçimi ilan edildi. Batı'nın Türkiye uzantılarından da görüşler serpiştirilmiş yazıda, Erdoğan'ı yenmek gerektiği, çünkü onun Batı'nın başına bela olduğu anlatılmış. "Kazanacak adayın Erdoğan'ın inşa ettiği mabedi yıkması gerekecek" demiş. Ama pek de umutlu değil. Çünkü muhalefeti hazırlıksız bulmuş. Aynı şeyi söylüyor. "Ortada ne aday var ne de program. Hatta ekonomi konusunda bile programları yok" demiş.
Bir başka dikkat çekici yazı da bu hafta çıktı. Bu sefer yazarı John Bolton. Trump döneminin ulusal güvenlik danışmanı. Çok açık konuşmuş. Erdoğan'ı devirmek lazımmış. Hatta bunun için NATO'nun kullanılmasını önermiş sivri zekâ. "Gerçi NATO'nun bir ülkeyi üyelikten çıkarması gibi bir uygulama yok ama en azından üyeliğini askıya almayı teklif edebiliriz" diyor. Bu sayede seçmen, Erdoğan'dan uzaklaşacakmış.
Bu kafa adam olmaz. Dışarıdan bakıp içerideki uzantılarını eleştiriyorlar ama kendilerinin de uzantılarından pek farkı yok. Türkiye'de seçmen davranışları adına az buçuk fikri olan hiç kimse böyle bir tehdit nedeniyle Türkiye'de Erdoğan'ın seçim kaybetmeyeceğini bilir. Artık Türkiye'den bilgi aldıkları uzantıları mı bunları yanıltıyor yoksa bunlar mı uzantılarını yanıltıyor bilemiyorum ama yok birbirlerinden farkları.
Hakikaten Erdoğan'a düşmanlık edenlerin siyasi aklı çok sorunlu. Siyaset gündeminin konuları öylesine kurgulanıyor ve öylesine düşük bir seviyeye iniyor ki artık ben konuşmaktan çok sıkıldım. Düşünsenize muhalefet liderlerinin gündem ve söylemlerini... Biri yıllardır başbakanlık türküsü söylüyor. Kendisine anlatamıyoruz böyle bir sistem ve imkân olmadığını. Biri Anayasa dışı bir kurum ihdas edebileceğini ve binde üçlük oyuyla ülkeyi yöneteceğini sanıyor. Biri de çıkmış hükümete en olmayacak yerden, savunma sanayiinden saldırıyor.
Ne tesadüftür ki, Amerika'da Türk düşmanı, FETÖ dostu, darbeci Michael Rubin, Türkiye'ye savunma sanayiinde toptan yaptırım uygulanması gerektiğini söylerken oluyor tüm bunlar. Senelerce bakanlığını yaptığı ekonomi alanında bile tek cümlesini dahi hatırlayamadığımız Babacan, nedense birden Türk savunma sanayii şirketlerine savaş açıyor.
Bunların hiçbiri basit bir tesadüften ibaret değil. Kim ne derse desin... Asıl mesele burası. Seçim bunun üzerinden yapılacak. Ya bu ülkenin bağımsızlığı kazanacak ya da dışarısı ve uzantıları. Gerisi boş laf.
Son olarak da muhalefete bir hatırlatma. "Seçim tarihi belli olsun, ertesi gün adayımızı açıklayacağız" diyordunuz. Seçim tarihi belli oldu. Artık bu belirsizliği ortadan kaldıracağınızı tahmin ediyoruz. Hâlâ ipe un sermeye devam ederseniz hatırlatayım. Bu aday meselesi çoktan kabak tadı verdi.