Akşener ve İmamoğlu'nun Saraçhane ayaklanması CHP tarafından kısa sürede bastırıldı. Kemal Bey Almanya'dan döndü. Üç dört hamlede bu isyan ateşini söndürdü.
Önce içinde "16 milyon ve İstanbul" geçen ifadelerle İmamoğlu'nun belediye başkanı olduğunu ve öyle kalacağını ima eden açıklamalar yaptı. Ardından Akşener'i kast ederek CHP'nin "iç işlerine karışılmasının doğru olmadığını" dile getirdi. CHP'nin parti kurmayları da Akşener'in siyasi nezaketsizlik içinde olduğunu söylediler. Son olarak İmamoğlu grup toplantısına çağrıldı. Konumu hatırlatıldı. Konuşma yapmasına izin verilmedi. Aksine Kemal Bey "ben sizin babanızım, ben ne dersen o olur" mealinde bir açıklamayla otoritesini yeniden inşa etti. CHP'nin içine yönelik hamle böylece savuşturulmuş oldu.
Kim haklı kim haksız tartışması yapacak değilim. Taraflar kendilerince hamleler yapıyor. Kazanmak için her şeyin mubah görüldüğü bir oyun. Siyasi ahlak tartışmasını pek kimsenin umursadığını sanmıyorum. Kazanmak ya da kaybettirmek için her şey yapıldı. Ama sonunda Akşener ve İmamoğlu kaybetti. Kılıçdaroğlu kazandı. Neden mi? Çünkü Türkiye'de siyasi partiler ve onların kurumsal yapısı çok güçlüdür. Partiyi elinde tutan mücadeleyi kazanır. Kılıçdaroğlu'nun pek de stratejik deha olmasına gerek bile yok. Herhangi bir partinin içine yönelik bir hamle yaptığınızda, hele de CHP'ye karşı, kurumsal kimliğin ani reflekslerle yanıt vermesi kaçınılmazdır. Öyle de oldu. CHP'nin içinde Kılıçdaroğlu'nun değil İmamoğlu'nu aday olarak görmek isteyenler olabilir. Ancak böyle bir durumda onlar bile partiyi savunmak gereğinin altında ezileceğinden seslerini çıkartamaz. Çünkü Akşener'in hamlesi sadece Kılıçdaroğlu'nun adaylığını değil CHP'nin kurumsal yapısını da tehdit ediyordu. Parti içinde çıkartılmak istenen ikilik bir kaos ve çalkantı yaratabilir ve CHP'nin tüm ayarlarını bozabilir. Akşener'in Saraçhane hamlesinin böyle okunduğunu düşünüyorum. CHP'liler Akşener'in CHP'yi zayıflatmak istediğini ve mümkünse CHP'nin konumunu ele geçirmek istediğini düşünüyor. O nedenle de bir kirpi gibi savunmaya geçmek ve İmamoğlu'nu evcilleştirmek en makul seçenekti. Kılıçdaroğlu da bu rahatlıkla durumu kontrol altına aldı.
Unutmamak gerekir ki, Kılıçdaroğlu da en az Akşener kadar bu parti içi siyaset ve ayak oyunlarında uzmanlaştı. Parti yapısının kendine verdiği güçle Önder Sav ve Muharrem İnce gibi önemli isimleri nasıl kolayca tasfiye edebildiğini hepimiz gördük.
Futbolda bir kural vardır. Atağı öyle ya da böyle sonlandırmak gerekebilir. Eğer topyekûn atağa kalkmışsanız en tehlikeli şey topu hücumda kaptırıp kontra atak yemektir. O nedenle gol olmasa da kontradan gol yememek için dağa taşa gitse de şut atılır ve oyun aut atışıyla başlar. Bu sayede herkes savunmasını yeniden kurar. Ama atağı sonlandıramadan dengesiz yakalarsanız kontradan golü yersiniz. Akşener uzun süredir eşitliği yakalamak isteyen taraf gibi toplu hücum yapıyor. Ama atakları sonlandıramadığından gol yiyor. Bu nedenle de fark açılıyor.