Dünyanın eski dünya olmadığının hepimiz farkındayız da yeni dünyanın nasıl bir dünya olacağı konusunda pek anlaşamıyoruz. Kimilerine göre dünya artık bilim çağı denen bir döneme girdi ve özellikle yazılım şirketlerinin öncülüğünde neoliberal eğilimlerini kuvvetlendirerek ilerleyecek. Kimilerine göre bu yazılım çağı tepkisini de beraberinde getirecek ve milliyetçilik başta olmak üzere liberalizm karşıtı fikirler güç kazanacak. Kimilerine göreyse dünya yeni bir Soğuk Savaşa giriyor.
Bu iddiaların hepsi tartışmaya açık ve zaman zaman da birbiriyle kesişebiliyor. Ama öyle ya da böyle bir dönüşümün eşiğinde olduğumuzu kimse inkar etmiyor. Dönüşümün nasıl şekilleneceğini öngörebilmek için mücadelenin araçlarına bakmakta fayda var. Bana göre şimdilik çekişmelerin temelini ekonomik rekabet oluşturuyor.
Bu sıcak savaşların kullanılmadığı ya da kullanılmayacağı anlamına gelmiyor. Aksine örneğin Ukrayna Savaşı bu tür bir hesaplaşmanın ürünüdür diyebiliriz. Benzerlerine de başka alanlarda rastlama ihtimalimiz oldukça yüksel.
Fakat bir yandan da haber değeri az da olsa yoğun bir ekonomik hesaplaşma dönemine girdiğimiz tespitini yapmak lazım. Ukrayna Savaşı bile çoğunlukla ekonomik yıpratma çabaları etrafında şekilleniyor. Rusya'ya yönelik yaptırımlar, Avrupa'ya yönelik Amerikan baskısını falan düşündüğünüzde bu zemindeki rekabetin devlet davranışlarını çok etkilediği görülebilir.
Aynı mantıkla ABD'nin Çin'i de baskı altına almak istediğini biliyoruz. Belki Trump döneminde zikredildiği gibi açık seçik yapılmıyor ama ABD Çin'in özellikle Avrupa pazarındaki etkinliğini bastırmak için yoğun bir propaganda yapıyor. Batı basınında her gün bu tür yazılara rastlayabilirsiniz. Almanya'nın mesela Çin'le ticaretini gözden geçirmesi gerektiğine, Ukrayna Savaşı'ndan ders çıkarması ve bir daha bu tür ülkelerle derin ticari bağlar kurmaması gerektiğine dair çokça yazı çıkıyor. Bu yazılar biraz da tehdit tonu barındırıyor.
Ancak bu rekabetin diğer tarafını hep gözden kaçırıyoruz. Çin de aslında ticari ilişkilerini dünyadaki konumunu güçlendirmek ve savunmak için kullanıyor. Çin dış politikasına yönelik ufacık bir eleştiri bile Çin'den yaptırım ya da yaptırım tehdidine maruz kalıyor. Norveç'ten tutun da Afrika ülkelerine kadar birçok devlet ve şirket bu tehdidi hissediyor.
Dünya siyasetinde ekonomik güç yoğun biçimde siyasetin aracı haline gelmiş gibi. Türkiye'min ekonomik bağımsızlık mücadelesi bence bu açıdan çok önemli. Türkiye jeopolitik çıkarlarını savunmak için ekonomik baskılara maruz kalmamanın yollarını bulmak zorunda.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz