Eğer Çin ile ABD bir gün gerçekten stratejik bir mücadeleye başlayacaksa bu çekişmenin merkez cephesi Tayvan olacaktır. Nasıl Soğuk Savaş'ta Batı Avrupa ve özellikle Berlin asıl cephe olarak görüldüyse Tayvan da aynı konuma bürünebilir. "Halihazırda öyledir. Zaten çekişme başlamıştır" derseniz buna da itiraz edemem.
Ama bana sorarsanız, ABD bu işi bir kamplaşma formatına sokmaya daha yeni başladı gibi. Önceki yıllarda Çin'e verilen imtiyazlı konum nedeniyle ABD, Tayvan meselesini sistematik biçimde pek kaşımıyordu.
Mesela doksanlı yıllarda çeşitli üst düzey ziyaretler yapılır ama bir şekilde gerilimin üstü örtülürdü. Bu kez işler sertleşmeye başladı. Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi'nin Tayvan'ı ziyaret edeceğini duyurması, özellikle de Şi Cinping'in üçüncü dönemine başlaması arifesinde Çin'de sert uyarılarla karşılaşıyor. Pelosi ziyareti ertelese ABD zayıf görünecek, yapsa Şi zayıf görünecek. Bu nedenle gerilim tırmandı. Ukrayna sonrası Çin, ABD'nin Tayvan'da da asimetrik bir çatışmayı kışkırtabileceğini düşünüyor.
Ve yine Çin, Tayvan'ı öyle ya da böyle kendine katmayı "tek Çin" siyaseti çerçevesinde bir beka meselesi olarak görüyor. 2059'a kadar bu işi bitirmek için yeminler ediliyor. Çin böylesi bir dönemi gerçekten fırsat olarak görebilir. ABD'nin uluslararası müdahalelere dair iradesizliği Çin'in doğal olarak kafasını kurcalıyor.
Ukrayna olayı Çin'i ders almaya falan itmiyor. Bunu Rusya'nın beceriksizliği olarak gördüklerine hiç şüphe yok. Adada kendisine karşı bir asimetrik savaş yürütülemeyeceğini düşünüyor olabilirler.
Aslında Çin'i bu bakımdan durdurabilecek tek yöntem, ABD'nin Tayvan'a vereceği genişletilmiş caydırıcılık benzeri bir güvenlik garantisidir. Bunu da sanırım hiçbirimiz beklemiyoruz. O nedenle ben, ABD'nin Tayvan'ı feda ederek, Çin'i de şeytanlaştırarak uluslararası ticaretten yalıtma gibi bir yolu ciddi ciddi düşündüğüne inanıyorum. Pelosi meselesi bu anlamda ilk test. Devamı da gelecektir. Yakından izlemek gerek.