Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğine dair tartışma beklenenden daha hızlı bir şekilde çözüm noktasına geldi. NATO marjında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in de katılımıyla devlet başkanları düzeyinde yapılan toplantıdan ortak mutabakat metni çıktı. Metin yayınlandı. Ayrıntılarıyla gördüğünüze inanıyorum. Ama "Özet olarak dikkat çekici olan kısmı ne?" diye sorarsanız toplamda 4 konu ön plana çıkıyor. Birincisi, yaptırımlarla ilgili. Bu mutabakata göre İsveç ile Finlandiya, Türkiye'ye yönelik herhangi bir açık ya da örtülü yaptırım uygulamamayı taahhüt etmiş oldular. Suriye'deki operasyonların ardından gelen yaptırımlar meselesi bu şekilde çözülmüş oldu.
İkincisi, bu metin aslında İsveç ve Finlandiya'nın PKK'yı terör örgütü olarak görmesi anlamına geliyor. Bildiğiniz gibi başta Amerika olmak üzere birçok NATO müttefiki, PKK'yı terör örgütü olarak tanımışlardı ancak bu iki ülke bu tanımdan kaçıyorlardı. Böylece NATO üyesi olmaları için konulan bir önşart yerine getirildi. Artık İsveç ve Finlandiya, PKK'nın bir terör örgütü olduğunu "teyit" etmiş oldular. Ülkeleri içinde PKK'ya müzahir grup ve kişilerin faaliyetlerini yasaklayacaklarını da kabul ettiler.
Üçüncüsü, PYD/YPG'ye herhangi bir destek sağlamayacaklarını da kabul ettiler. Özellikle İsveç'in PYD'ye doğrudan para yardımları vardı. Bu yardımların yıllık 300 milyon doları bulduğu söyleniyordu. Bu ve benzeri yardımların da önü kesilmiş oldu.
Dördüncüsü ise FETÖ'yle ilgili. PYD ve FETÖ zaten metinde aynı maddede ele alınmış ve aynı sınıfa konulmuş. FETÖ'ye de destek verilmeyeceği taahhüt altına alınmış. FETÖ'ye destek vermemekten daha önemlisi, ilk defa FETÖ'nün bir uluslararası metinde terör örgütü olarak kabul edilmesiydi. Türkiye uzun yıllardır bu örgütü terörist olarak tanımlarken uluslararası kamuoyunda "suç örgütü" olabileceği fakat terör denmesinin pek uygun olmadığı gibi kaçamak ifadeler kullanılıyordu. Şimdi ilk kez bir uluslararası metinde terörist ibaresiyle geçti.
Son olarak dün akşam gerçekleşen Erdoğan-Biden görüşmesinde de bu mutabakata desteğin altı çizildi.
Burada şu soru aklınızı kurcalıyor olabilir. "İyi güzel de bunlar birer taahhütten ibaret, gerçekten İsveç ve Finlandiya'nın bu taahhütlerini yerine getireceğini nereden bilebiliriz?" diye soranlar oluyor. Aslında hiçbir uluslararası metin hiçbir kimseye mutlak bir garanti sunmaz. Çok basit bir iki örnek vermek gerekirse, mesela Sevr Antlaşması'nı kabul etmedik ve uygulamadık. Ama bunun için Kurtuluş Savaşı'nı göze aldık. Lozan bugün hâlâ uygulanıyor; çünkü varılan anlaşma durduk yere bozulmaz.
Bu örnekler üzerinden düşünürseniz uluslararası metinlerin bağlayıcılığının güce dayalı olduğunu görürsünüz. Bu mutabakat metni için de durum farklı değil. Zaten süreç de nihayete ermedi. Türkiye önceliklerini sıraladı ve karşı tarafa diplomatik olarak kabul ettirdi. Üyelik süreci henüz tamamlanmadı ve taraflar anlaşmayı bozacak olursa Türkiye veto yetkisi dahil her türlü gücünü hâlâ kullanabilir. Şimdilik önemli bir ilerleme. Alıp cebe koymakta fayda var.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz