Ukrayna Savaşı'nın ardından dünya düzeni tartışmaları hız kazandı. Genelde birçok kimse bu tartışmayı İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan liberal uluslararası düzen üzerinden ele alıyor. Son büyük savaş olarak görüldüğünden ve Amerikan hegemonyasının başlangıç tarihi olarak alındığından düzen tartışmasını 1945'ten başlatmak mantıklı gibi duruyor.
Ancak bu düzen ne ilk defa meydan okumalarla karşılaşıyor ne de küresel anlamda üzerinde anlaşmaya varılmış bir düzendi. Aksine 1945'ten itibaren Soğuk Savaş'la birlikte Sovyet meydan okumasıyla karşılaşmıştı. Liberal düzen büyük oranda Batı dünyasının kendi içindeki bir düzendi. Asıl küreselleşmesini doksanlı yıllarla beraber yaşadı.
Sovyet tehdidi ortadan kalktığı andan itibaren liberal düzen meydan okunamayacak kadar yayıldı. Dahası üzerine tartışma bile yapamayacağınız kadar güçlü bir hâkimiyet kurdu. Aslında hiçbir zaman adil olmayan bu düzene rıza göstermeyenler bile sessiz kalmak durumundaydı. Eleştiri yapanların tamamı marjinalize edildi. Dolayısıyla gerçekten dünya düzeninde bir dönüşüm varsa bunu doksanlı yıllara kıyasla düşünmekte fayda var.
Bir başka hatalı okuma ise bu liberal düzenin liberal uluslararası kurumlara dayandığı fikridir. Evet BM başta olmak üzere bütün uluslararası kurumlar, dünya siyasetini şekillendirmiş gibi görülebilir. Fakat asıl itibarıyla bu kurumların neredeyse tamamı ABD'nin siyasi, askeri ve ekonomik gücünün birer uzantısıydı. Liberal uluslararası düzen ve ABD hegemonyası bu kurumlar sayesinde var olmuyordu. Aksine ABD bu kurumlara sahip çıktığı için kurumlar etkinmiş gibi görünüyordu.
İşte bugün hepsinin tartışmalı hale gelmesinin temel nedeni budur. ABD eskisi gibi bu kurumlara ya sahip çıkmıyor ya da sahip çıkacak gücü yok. Ben niyeti olmadığını düşünüyorum. Siz "gücü yok" diye düşünürsünüz. Tartışabiliriz. Ama düzenin çuvallamasının asıl sebebinin ABD'nin tavrıyla ilgili olduğu tartışılacak gibi değil. Yani yeni güçlerin yükselip bu düzeni yıkmaya çalışmasından bahsetmiyoruz.
Mesela, Çin bırakın liberal düzeni yıkmayı ABD'den daha çok sahip çıkıyor serbest ticarete dayalı uluslararası düzene. Dolayısıyla bu tartışmaların kaynağı Çin'in davranışları olamaz.
Buna karşılık Rusya'yı örnek gösterebilirsiniz. Evet Ruslar her fırsatta bu düzenin değişmesi gerektiğini dile getiriyor ve birçok yayılmacı eyleme imza attı. Ama dikkatli olmakta fayda var. Aslında Rusya tüm bu cüretkârlığı ancak ABD'nin bıraktığı boşluk alanlarında sergileyebildi. Yani ABD göz yummasaydı Rusya, Suriye, Libya ve Ukrayna'da bu yaptıklarının hiçbirini yapamazdı. Liberal düzene de meydan okuma falan olmazdı. Dahası son Ukrayna Savaşı'nda Rusya'nın uluslararası düzene meydan okuyabilecek kadar güçlü bir aktör olmadığını da görmüş olduk.
Avrupa'yı soracak olursanız, onların zaten ne böyle bir kaygısı var ne de ilgisi. Tek hayalleri doksanlara geri dönmek.
Düzen değerlendirmesi yapacaklara tavsiyemdir. Zemini doğru kurun. Yaşanan dönüşümün sebeplerini doğru değerlendirmezseniz tüm okumalarınız boşa çıkar.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz