Dünyanın dört bir tarafında krizler başgösteriyor. Eskiden bunlar çoğunlukla Ortadoğu'da olurdu. Şimdi ise bir hafta Ukrayna, diğer hafta Kazakistan, öbür hafta Bosna'da gerilimler karşımıza çıkıyor. Ufak bir kıvılcım sanki ortalığı aleve verecekmiş gibi bir görüntü var.
Bu olayların her biri bölgesel düzlemde ele alınabileceği gibi aslında hepsinin küresel izdüşümleri de var. Mesela Batı daha çok Ukrayna kriziyle ilgiliyken belki de ateşi Kazakistan'a taşımak istiyor olabilir. Buna karşılık Rusya, Bosna'yı karıştırıyor olabilir. Bütün bu krizlerin sebeplerinin yerel ve bölgesel düzeyde olduğu fikrine pek katılmıyorum. Bu tür coğrafyalarda kriz için gerekli ortam zaten bulunur, ama büyük güçler kaşımadan veya onlar istemeden bu gerilimler krize dönüşmez. Ve çoğunlukla da birbiriyle bağlantılıdır. Bu nedenle son dönemde gerilimlerin bir anda farklı coğrafyalarda başgöstermesinin küresel hesaplaşma boyutunu gözden kaçırmamak gerek.
Çok genel bir bakış açısı geliştirecek olursanız, Batı'nın her kaşıdığı noktaya Rusya'nın daha sert tepki verdiğini görürsünüz. Ama şöyle bir sorunumuz var. Aslında Batı'nın doğru düzgün bir planı yok gibi. Sadece karşı tarafın dikkatini farklı alanlarda test ediyor. Ama Rusya hiçbir fırsatı kaçırmayan saldırgan bir eğilim gösteriyor.
Batılı ülkelerdeki dikkat eksikliğinin kendileri için ne kadar kaldırılabilir bir durum olduğu tartışmaya açık. Ancak Türkiye bu tür alanlarda doğan her türlü gerilimden doğrudan etkileniyor. Bu nedenle birçok coğrafyada Rusya'yı dengelemek durumunda bile kalıyoruz.
Aslında bu çok tercih edeceğimiz bir durum değil. Ve uzun vadede yıpratıcı olabilir. Her alanda tek başımıza Rusya ile mücadele etmek gibi bir görevimiz yok. Ama Batı dünyasındaki düzensizlik ve tutarsızlık nedeniyle dünya siyasetinde muazzam bir güç boşluğu var. Ve çoğunlukla birçok ülke yalnız kalıyor.
Bu tür durumlarda atılabilecek ilk adımlardan birisi, bölgesel işbirliklerini gündeme almaktır. Küçük de olsa bölge ülkeleriyle varılacak bazı anlaşmalar, saldırgan tarafları tecrit edebilecek özellikler barındırıyorsa ve Türkiye'yi de birçok ilişki ağının merkezine oturtabilirse başarı şansı artabilir. Ama bu öyle sihirli bir değnekle dokunarak kurulabilecek bir ilişki biçimi değil. Ve küresel düzeydeki çekişmelerden büyük oranda etkilenir. Çünkü bölgesel aktörlerin birçoğu öyle ya da böyle küresel aktörlere bakma eğilimindedir.
Bu nedenle Türkiye bu tür krizler esnasında Rusya'yı doğrudan dengeleyen aktör konumuna girmek yerine kendi kırmızı çizgilerini belli eden, müzakereye açık ve Rusya ile karşılaşma görevini Batılı aktörlerin sırtına yükleyen bir eğilimi inşa etmeli. Bunu daha önce yaptık. Suriye örneğinde Rusya ile hem mücadele hem de müzakere ettik. Kırmızı çizgilerimiz diyebileceğimiz bir alanı elde ettik. Şimdi kenarda bekleyip Batı ile Rusya'nın karşılaşmasını izleyebiliriz. Ukrayna örneğinde bir yandan Ukrayna'ya silah satışı yapıp bir yandan da Ukrayna meselesinin Rusya ile NATO arasındaki bir gerilim olduğunu anlatabiliriz.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz