Muhalefetin boynu pek bir bükük bu sıralar. "Ülke batıyor" tantanası tutmadı. Aksine Erdoğan, bir kez daha en güvenilir siyasi aktör olma vasfını tazeledi. Ekonominin kendileri adına muhalefet yapacağını düşünenler ve bu süre zarfında sadece Erdoğan'a yüklenmeyi marifet bilenler şimdi boşa düştüklerini gördüler.
Normalde muhalefetin eğer ülkede ekonomik bir sorun varsa alternatif senaryolar üretip çeşitli çözüm yolları önermesi beklenir. Ama onlar, "Ülke batsın da Erdoğan'dan kurtulalım" havasından bir türlü kurtulamadılar. Sonuç olarak Erdoğan yine kazandı. Bu şekilde devam ederlerse Erdoğan daha çok kazanır.
Dün Hilâl Kaplan yazmış. Çok doğru bir tespit. Beş gün ortalarda görünmeyen muhalefet nihayet sahneye çıkmış. Durum evlere şenlik. Faik Öztrak, ekonomide olup biteni Erdoğan'ın tuzağı olarak nitelendiriyor. "Erdoğan bilerek yükseltmiş doları sonra da düşürüvermiş." Bunlar ölmeyi, bayılmak sanıyor galiba.
Yahu üç gün öncesine kadar "Erdoğan bu işi bilmiyor" diyen siz değil miydiniz? Ne oldu şimdi de Erdoğan her şeyi bilen adama dönüştü. O kadar biliyormuş ki, Faik Öztrak gibi IMF ile otel odalarında gizli görüşmeler yapanlar bile uyanamamış. Her şey olup bittikten sonra da aklına bu gelivermiş. Aslında bu okuma, içinde gizli bir hayranlık bile barındırıyor diyebiliriz. Ama bir yönüyle saplantı olduğunu da düşünebiliriz. Her şeyi Erdoğan'dan bilme saplantısı.
Aslında pek ciddiye alınacak ifadeler değil. Ama maalesef sinek ufak bile olsa mide bulandırır. O nedenle tane tane anlatmakta fayda var. Olan basitçe şudur: Erdoğan faizi düşürüp üretim, yatırım, istihdam ve ihracatı artırmaya yönelik planı tüm şeffaflığıyla kamuoyuyla paylaştı.
Faizler inmeye başlayınca doların yükselme ihtimali de artar. Fakat 18'e çıkmaz. İşte burada spekülasyon devreye girdi. "Ülke batıyor" iddiaları nedeniyle vatandaş dolara hücum etti. Kalabalıkları provoke eden spekülatörler ile hükümet arasında bir bilek güreşi başladı. Erdoğan bunun bir spekülasyondan ibaret olduğunu ve dolara hücumun yanlış olduğunu defalarca söyledi. Sonra Merkez Bankası üç kez müdahale etti.
Ama spekülasyon kartopu gibi büyüdüğünden önüne geçmek kolay olmadı. O nedenle hükümet çok daha etkin tedbirler aldı. Bu tedbirler alındıktan sonra spekülasyon son buldu. Korku iklimi çöktü. Çünkü vatandaş, hükümetin verdiği garantilere güvenebileceğini hissetti. Olan bundan ibaret.
Bazılarına abartı gibi gelebilir, ama yaşananları en iyi Kurtuluş Savaşı analojisiyle anlayabilirsiniz. Topyekûn bir saldırı vardı. İnönü muharebelerinde olduğu gibi Merkez Bankası saldırıyı püskürtmeye çalıştı. Ama ardından Eskişehir-Kütahya muharebeleri nedeniyle Sakarya'nın doğusuna kadar çekilme yaşandı. Saldıran kuvvetin intikal hatları zayıfladı. Gücünü toplayan ve o zamana kadar savunmada olan hükümet, Sakarya Meydan Muharebesi'ni yaparak doların belini kırdı. Şimdi de sırada Büyük Taarruz var.
Ne kadar da benziyor değil mi? Konu değişiyor. Aktörler değişiyor. Ama mücadele hep aynı. İşte bu yüzden gerçekten bir ekonomik Kurtuluş Savaşı vermek gerekiyor.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz