Ne zaman Türkiye'ye bir model yakıştırması yapılsa arkasındaki niyeti anlamaya çalışmak lazım. Malum vaktinde Malezyalılaşmaktan falan bahsedenler vardı. Hâlâ var mı bilmem de bu sıralar Türkiye'nin Çin modeline geçiş yaptığını konuşmak pek bir moda. Ve nedense bu konularda Türkiye'nin ucuz işgücüne geçiş yaptığı ve otoriterlik tartışmaları başgösteriyor.
Bana sorarsanız model, Çin modeli olarak adlandırılamaz. Çin modeli denilecekse bile asıl gündem ucuz işçilik veya otoriterlik meselesi değildir. Birilerinin elinde bir Çin yaftası hemen yapıştırma peşinde olduklarından maalesef konu asıl mecrasından sapıp gidiyor.
Bilinçli bir saptırma ve yaftalama yapılmayacaksa model büyüme modeli olarak adlandırılabilir. Odaklanılacak kelimelerin de yatırım, üretim, ihracat ve istihdam olduğunu düşünüyorum.
Zira dünyadaki tek büyüme modeli, Çin modeli değildir. Çin sadece son örneğidir. Evet, Çin ucuz işgücüne dayanmıştır ve Çin otoriter bir devlettir. Ama daha önemli kısmı, Çin'in bilinçli biçimde uzun yıllar boyunca büyümeyi önceleyen korumacı politikalar izlemesidir. Tıpkı vakti zamanında büyüme peşinde koşan tüm diğer örneklerde olduğu gibi.
Azıcık uluslararası ekonomi politik tarihi okuyanlar bilir ki, bu işler sırayladır ve ekonomik büyüme ve özerklik peşinde koşan tüm ülkeler benzer yollardan geçmiştir. İçeride üretimi artırmak, ithalatı azaltmak korumacı büyümenin altın kuralıdır. Sanayileşmesini tamamlayana kadar tüm ülkeler bu yolu izlemiştir.
Doğal olarak ilk örneği İngiltere'dir. Merkantilizmin dikâlâsı orada uygulanmıştır. Sanayileşmesini tamamlayan İngiltere, ancak ondan sonra liberal serbest ticaret doktrinine geçiş yapmıştır. İngiltere serbest ticareti savunurken henüz kendi büyümesini tamamlamamış olan diğer ülkeler de öncelikle korumacı büyüme yolundan geçmiştir.
Almanya mesela tam da bu yüzden Friedrich List gibi en ünlü korumacı düşünürleri üretmiştir. Onlar da sanayileşmeyi tamamladıktan sonra serbest ticaretçi olmuştur. Çin de benzer bir yol izledi. Doksanlı yıllarda ihracatı önceleyen Çin, nedense bugünlerde Dünya Ticaret Örgütü'nü Amerika'dan bile fazla önemser hale geldi.
Ama iş Türkiye'ye gelince hemen "olmaz, olamaz" nakaratı devreye giriyor. Olabilir mi Allah bilir de bu olmazsa Türkiye bir büyük güç haline gelemez, onu da hepimiz biliyoruz. Türkiye'nin kişi başı gelirde 10 bin dolarların üzerine çıkması ve Batı ekonomisinin yarı çevresi bir ülke olmaktan kurtulması için tek yol ihracat ve üretimdir. Tüm dünya tarihi bunun örnekleriyle doludur. Çin'e has değildir. Otoriterlik ve ucuz işgücü, bu modelin ayrılmaz parçaları hiç değildir.