Erken seçim tartışmalarının boşa laftan ibaret olduğunu biliyorum. O kadarcık aklım var. Ama sorumlusu ben değilim. Muhalefet çocuk gibi tutturduğu için biz de konuşmak zorunda kalıyoruz. Sonuçta gündem oluyor. Ne kadar boş laf diye görmezden gelseniz bu sefer de böylesi boş sözlerle gündemi meşgul edenler kendilerini çok haklı pek akıllı buluyor. Sırf bu sebeple olsa da gelin bakalım muhalefetin gerçekten ne kadar seçim istediğine. Bir hazırlıkları var mı? En azından onu görmüş oluruz. Mesela birkaç basit soru sorabiliriz. Erken seçim istiyorsunuz da adayınız kim? Öyle ya! Seçim için en azından bir adayınız olması gerekiyor. Kendinizin bile bilmediği bir aday için seçim mi istiyorsunuz? İttifak ortaklarınız kimler? Hadi isim vermekten çekiniyorsunuz. Bari sayısını verin. Ortaklarınızın sayısını biliyor musunuz mesela?
Yeni anayasa tartışmalarına dair pozisyonunuz nedir? Bu ülkenin geleceğine dair nasıl bir vizyonunuz var? Seçimde ne üzerinden oy isteyeceksiniz? Mesela Suriye'de ne yapacaksınız? Terörle nasıl mücadele edeceksiniz? Kuzey Irak'taki operasyonlara devam edecek misiniz? FETÖ ile mücadelede önerdiğiniz yeni bir yaklaşım var mı? Ekonomik büyüme planınız nedir? Ne tür sosyal politikalar öneriyorsunuz? Hepsinden önemlisi siz kendinize dair ne biliyorsunuz da vatandaşa ne teklif ediyorsunuz? Daha tonlarca soru var. Şimdiye kadar bunlara verilmiş cevaplar duymadık ama ne hikmetse seçim istiyorlar. Hadi bu soruları bir kenara bırakın. Bari HDP'ye kaç bakanlık vereceğinizi söyleyin. Artık bu iş komik olmaktan çıktı. Trajik bir hal aldı. Muhalefetin Türkiye'ye önerdiği şey siyasetsizlik ve ilkesizlikten ibaret.
Neden mi böyle söylüyorum? Bundan altı ay önce muhalefet ilkeler ittifakı kurduğunu söylüyordu. Bu ilkelerin ne olduğunu bilmiyorduk. Sonra Kılıçdaroğlu ilk ilkeyi söyledi. "İlkesel olarak parti genel başkanlarının aday olmaması" gerektiğini iddia etti. Şimdi de aday olacağını ima ediyor. Ne oldu? İlke mi değişti? İlke dediğiniz şey bu kadar kolay değişiyor mu? Aklına eseni ilke diye sunan muhalefetin ciddi bir siyasetsizlik ve fikri tutarsızlık sorunu var demektir. Düşünsenize. Yarın ne söyleyeceklerini nasıl ilkeler uyduracaklarını bilmiyoruz. Durum böyle olunca da konuşulacak çok şey kalmıyor. Bu kadar çelişkili bir söylemi ciddiye almak da mümkün değil. Seçmen neden ciddiye alsın sizi?
REFERANDUM İÇİN DE REFERANDUM YAPALIM O ZAMAN
Seçim için Kılıçdaroğlu kendi de bir gerekçe bulmakta zorlanmış olsa gerek, vatandaşın seçim isteyip istemediğini görmek için "referanduma gidelim" diyor. Ne güzel akıl bunlar. İyi de o referanduma gitmemiz gerektiğini nereden bileceğiz? Herhalde onun için de başka bir referanduma gideriz. Onun için de başka bir referandum. Böyle sürüp gider. Ne de olsa Kılıçdaroğlu kaybetmeye alışık. Ama hem partisine hem de ülkeye kaybettirdiği bunca zaman yetmez mi artık?
SİYASET CİDDİ BİR İŞTİR VE TUTARLI BİR ÇİZGİ ÜZERİNE İNŞA EDİLİR
Halbuki siyaset ciddi bir iştir. Halka önce kendinizi ve siyasetinizi anlatır ve bu sayede tercih edilmeyi beklersiniz. Son yirmi senede hiçbir şey öğrenmediyseniz en azından Erdoğan'a bakın. Nasıl yapıyor bu işleri bir görün. Bundan 28 sene önce açıklamış. Yerini de parmağıyla göstermiş. "Taksim meydanına cami yapacağız" demiş. "Tam şu noktaya" demiş. İlmik ilmik işlemiş. Seçim seçim kazanmış. Seçmenine vaat ettiği ne varsa adım adım gerçekleştirmiş. İşte bu yüzden herkes Erdoğan'ın siyaseten ne anlama geldiğini biliyor. Ve bu yüzden Erdoğan sadece seçim kazanmadı. Kendine hem seçmenin gönlünde hem de demokrasi tarihimizde ayrıcalıklı bir yer kazandı.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz