Siyaseti iş olsun diye yapmakla gerçekten iş yapmak için siyaset yapmak arasında devasa bir fark var. Siyaseti taktik manevralardan ibaret sananlar bu ikisi arasındaki farkı göremiyor. Taktik manevralar da siyasetin bir parçasıdır ama siyaseti iktidarı ele geçirmekten ibaret görürseniz asıl olarak siyaseti neden yaptığınızı unutur ve gündelik karmaşanın içinde kaybolur gidersiniz.
Bazı aklıevveler Ayasofya'nın ibadete açılmasını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın taktik manevralarından biri olarak görmek gibi bir talihsizliğe saplanmış haldeler. Neymiş? Bu bir seçim kozuymuş. Erdoğan bu adımı bugün atıyorsa seçim de yakın olabilirmiş. Gömleğin düğmesini ilk baştan yanlış iliklediğinizde gerisi de yanlış gelir. Ayasofya hayalini bir seçim malzemesi sanmak bu toplumun değerlerine dair zırnık kadar fikri olmamak demektir. Dahası çeyrek asırdır Türkiye siyasetinin en önemli ismi olan Erdoğan'ı da anlamamaktır.
Erdoğan siyaseti iktidarda kalmak için yapmıyor. İktidarda kalmayı hedeflerine ulaşmanın bir aracı olarak görüyor. İnandığı ve doğru bildiği hedefe doğru yılmadan yıkılmadan adım adım ilerliyor. Ne yaptıysa samimiyetle yaptı. Ve kitlesi Erdoğan'ın duruşundan ve samimiyetinden hiç şüphe duymadı. Bu sihirli formül bu zamana kadar hiç bozulmadı.
Terörle mücadelede attığı adımların hepsi bu samimiyet ilkesine dayanıyordu. Samimiyetle her türlü yöntemi denedi. Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerine de farklı yaklaşmadı. Gerekirse ekonomik işbirliği, gerekirse askeri müdahale hepsini kuvvetli bir siyasi iradeyle yaptı. Faize karşı verdiği mücadele de inandığı doğrular uğrunadır. Erdoğan faizin büyüme önündeki en büyük engel olduğunu düşündüğü için bununla mücadele ediyor. Neoliberal ezberlere dayalı iktisatçılar maalesef teknik boyutlarda takılıp kaldığından bu dönüşümcü vizyonu kavrayamıyor.
Ayasofya meselesi de farklı değil. Erdoğan milletin Ayasofya hayalini en iyi bilen ve en çok hissedenlerden biriydi. Sadece gününü bekliyordu. Her zaman yaptığı gibi önce konuyu toplumsallaştırdı. Kamusal tartışmayı başlattı. Kendi tercihini dile getirdi. Sonra da tereyağından kıl çeker gibi bu işi de halletti.
Ama bunu bir taktik adım zannedenler tartışmayı gündem yaratma çabası sandı. Meral Akşener üzerine basa basa "Erdoğan Ayasofya'yı açamaz" derken tam da bunu düşünüyordu. Bunca yıldır izlemesine rağmen Meral Hanım sanırım hiçbir şey öğrenmemiş. Bu bir taktik adım değildi aksine Erdoğan'ın siyaset yapma sebeplerinden biriydi. Çünkü Erdoğan "ben başbakan olacağım" diye yola çıkmadı. Hep "ben halkımın hizmetkarıyım" dedi.
Sanırım fark burada. Eğer siyasi hedefleriniz kendi geleceğinizden ibaretse bunu milletten saklamanız mümkün değil. Kendi bireysel çıkarlarınızı ilke zannedecek kadar kendinize düşkün olabilirsiniz ama ancak kendinizi kandırırsınız. Bu nedenle birçoğu Erdoğan karşıtlığını siyaset zannederken, Erdoğan Suriye'den Libya'ya Ayasofya'dan Mescid'i Aksa'ya kadar her alanda Türkiye'nin geleceğini inşa ediyor.