İdlib'e büyük sevkıyat yapıldı. Artık buradan dönüş olmayacak gibi. Türkiye ile Rusya İdlib'in kaderini sahada belirleyecek. Bu askeri sevkıyatı daha önce Suriye'de yaptığımız üç müdahaleyle karıştırmamak lazım. Bu sefer mücadele muharebeler biçiminde geçmeyebilir. Onun yerine müsademe ve cepheleşmeler şeklinde geçebilir. Yani genel bir gerilim zaman zaman küçük çaplı sıcak çatışmalara evrilip bir tırmandırma mantığı çerçevesinde ilerleyecektir. Çünkü anlaşıldığı kadarıyla her iki taraf da alan markajı yöntemini kullanacak.
Mesela Fırat Kalkanı bir yarma harekatıydı. Sözde kantonların arasına bir kama gibi girildi ve belli bir alana kadar DEAŞ püskürtüldü. Süratli bir şekilde ilerleyen birlikler belirlenmiş bir hedefe kadar temizlik yaptı. Zeytin Dalı Harekatı'nda ise tam bir süpürme ve imha yöntemi izlendi. Üç taraftan kuşatılan PYD Afrin'in dışına atıldı. Barış Pınarı biraz daha karmaşıktı. Çünkü hem Amerika hem de Rusya'nın hem askeri hem siyasi müdahale ihtimallerine karşı çok daha akıcı ve sahada şekillenen bir üslup benimsendi. Yarma ve çevreleme harekatı siyasi duruma göre şekil aldı ve yeni bir kalkan kuruldu.
Aslında İdlib harekatı da stratejik olarak bir güvenli bölge harekatı olacak. Ama bu sefer karşı tarafın unsurlarının kontrolünde olan bir alana girilmiyor. Aksine Türkiye'nin alana girişi görece kolay ve operasyonel tahkimat hatları kontrol altında olduğundan asker sevkıyatında pek bir sorun gözükmüyor. Önemli olan kurulan hatları muhafaza etmek. Belli gözlem noktalarımız var ve karşı taraf bunları sürekli taciz edecek. Bunların savunulması askeri olduğu kadar siyasi ve diplomatik çaba gerektirecek. Rejim Türk askerini vurarak Türkiye'deki kararlılığı şehit haberleri üzerinden yıpratmayı deneyecek. Belki de bu operasyonun en kritik tarafı bu. Rejim konvansiyonel bir saldırı yapamaz ama bu tür düzensiz saldırılarla Türkiye'nin varlığını yıpratmak isteyecek. Türkiye böylesi denemelere siyasi caydırıcılıkla engel olmaya çalışabilir. Askeri düzlemde ise sert reaksiyonlar verebilir. Ama bu kriz tırmandırma ve yönetme biçimi Türkiye adına gerçekten yıpratıcı olabilir. Bu nedenle asıl önemli olan ana hattı nereden çizeceğimizdir. Henüz bilmiyoruz. Türkiye, Soçi'de varılan ateşkes sınırlarını sonuna kadar zorlayacak mı? O zaman gözetleme noktaları da güvenli hale getirilebilir. Ama eğer mevcut şartlar esas alınacak olursa belki Türkiye önce gözlem noktalarına güvenli kanallar açıp ardından da rejimi ciddi ve anlık bir ateş baskısına alabilir. Belki de bu yöntem rejimi uyarmak açısından yıpratma savaşına oranla daha güvenli olabilir.
Çünkü biliyoruz ki, her iki taraf da konvansiyonel bir çatışmayı tercih etmiyor. Bir kazalar serisi olmadığı müddetçe o noktaya savrulma beklenmez. Ancak küçük çatışmaların yeterince caydırıcı olmadığı için istenmese de konvansiyonel bir mücadeleye dönüşme ihtimali hep vardır. Ama Rus müdahalesini abartmamak lazım. Rusya tehdit seviyesini yükseltebilir ama açıktan Türkiye'yi vurabileceğini kimse düşünmüyor. O nedenle birden yüklenmek ve kapsamlı bir oldubitti yaratmak hem daha güvenli hem daha işlevsel görünüyor. Karşılığı orantılı vermek pek işimize gelmez. Rejim ve Rusya'yı orantısız karşılık verebileceğimize ikna etmek gerek. Alan markajına dayalı caydırıcılığın en iyi yöntemi şimdilik bu gibi duruyor.