Henüz tam çözemediler. Ama çok uzun süreceğini sanmam. Yakında muhalefet Libya politikasına yüklenmeye başlayabilir. Belki de başlamıştır da benim gözümden kaçmıştır.
Ama görmeye pek gerek yok. Ne diyeceklerini zaten biliyoruz. "Libya'da ne işimiz var" diyecekler. Bunu uzun uzun anlatabiliriz. Libya ile yapılan bu anlaşma çerçevesinde Doğu Akdeniz'i güvence altına aldığımızı söyleyebiliriz. Kıbrıs meselesiyle ilişkisini kurabiliriz. Bu işi bizim başlatmadığımızı da söyleyebiliriz. Sürekli bir kuşatmaya maruz kaldığımızı ve bunu yarmazsak yarın öbür gün başımıza büyük belaların sarılabileceğini gösterebiliriz.
Ne kadar rasyonel bir zemin kurulur? Ne kadar mantıklı tartışılır? O apayrı bir hikâye. Çünkü kendisini muhalefete koşullandırmış veya kendisini Türkiye'nin çıkarlarına değil başka ülkelerin çıkarlarına ayarlamış kimselere laf anlatamayacağımız zaten ortada. Ama söylemekten bıkmamak lazım. Yeniden anlatmak lazım. Ön yargılarına ve kişisel çıkarlarına teslim olanlar bir kenara, Türkiye'de milli dış politika bilincini yaygınlaştırmak ve Türkiye'nin kendi güvenlik ve çıkarını korumak adına atması gereken adımları konuşmak için bunu yapmalıyız.
Böylesi bir tavır takınmak otomatik olarak Türkiye'nin sınırlarını aşmak veya dış politikasını güvenlikleştirmek anlamına gelmez. Eğer Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin kuşatılmaya çalışıldığını görmüyorsanız Libya'ya asker gönderme işini abartılı bulabilirsiniz. Eğer Kıbrıs'ın geleceğine dair planınız yoksa bunu aşırı yayılma gibi okuyabilirsiniz.
Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, İtalya, İsrail ve diğer tüm ülkeler Libya'ya çullanacak ancak bizim kendi çıkarlarımızı korumak için adım atmamız aşırı yayılma olarak görülecek. Yok böyle bir dünya. Onların Libya'da çıkarı var da bizim yok mu? Doğu Akdeniz'e kıyısı olmayan ülkeler bile bu oyunu açıktan oynarken Türkiye'de bu tür seslerin böylesi gürültü yapması olacak iş değil.
Her attığınız dış politika adımı mutlak anlamda başarılı olacak diye bir şey yok. Ama en azından çıkarlarınızı korumaktan korkmazsınız. Denersiniz. Gerekirse Libya'ya asker gönderirsiniz. Gerekirse üs de kurarsınız. Yeter ki, önünü arkasını iyi hesaplayın. Yeter ki, kararlı olun. Sözlü destek vermek bir yere kadar. Somut desteğe yönelmezseniz zaten kaybedersiniz. Bu nedenle iki arada bir derede kalmamak lazım. Çünkü rakiplerimiz her şeyi deneyecek. Hafter'e her türlü desteği verecek. Erken kalkan yol alır.
Halihazırdaki uluslararası sistem bunun için en uygun zamanlardan biri. Tüm dünya var olan güç boşluklarına akıyor. Gerekli yöntemlerle bu boşluklara akamayanlar yaya kalır. Libya'nın bu hesapta nasıl kilit bir rol oynadığını merak edenler yüzyıl önce Osmanlı subaylarının kendi imkanlarıyla Libya'ya neden gidip savaştıklarına ve bu savaşı kaybedince neleri kaybettiğimize dönüp bir baksın.