Haftalardır Güvenli Bölge konuşuyoruz. Baştan beri hepimiz şüpheyle yaklaşıyorduk. Dün itibariyle yine sıfır noktasına döndük. Anlaşılan Türk tarafında bu işin yürümeyeceği kesinlik kazandı. Mevlüt Çavuşoğlu da İbrahim Kalın da yaptıkları açıklamalarda ortak harekât fikrinin bekleneni vermediğini dile getirdi. İkisi de Türkiye'nin kendi yolunu çizeceği konusunda net mesajlar verdi.
Hemen ardından akşam saatlerinde Trump'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un istifa ettiğini duyduk. Şimdi bekliyoruz yerine kim gelebilir diye. Yeni bir ulusal güvenlik danışmanı demek yeni bir bilinmez demek. Tekrar başlamak demek. Gerçi Bolton bu işin kilit ismi değildi ama yine de yerine her kim gelirse gelsin işlerin daha iyi yürüyeceğini düşünmek mümkün değil. Ne gelen kimse Türkiye dostu olacak ne de cesur kararlar alabilecek. Amerikan sistemi içindeki kilitlenmişlik devam edecek.
Bolton'la Trump arasındaki tartışmaya dair farklı yorumlar var. Ana gündem maddesi İran gibi görünüyor. Bolton'un İran karşıtı bir isim olduğu biliniyordu. Mesela bir dedikoduya göre Bolton İran'ı vurmak istemiş ama Trump son anda engellemiş. Doğru da olabilir yanlış da. Ama asıl önemlisi bu ikili arasındaki gerginlik artık basına bile yansımaya başlamıştı. Bolton basına çeşitli sızdırmalar yapıyor ve Trump'ı zorluyordu. Trump dış politikada gerilim değil basit sonuçlar istiyor. Kimseyle kavga etmek gibi bir derdi yok. Bolton ise İran'la dalaşmak için can atıyordu. Türkiye konusundaki tavrının da lehimize olmadığını biliyoruz. Yani Bolton herkesle kavga etmeye çok hevesliydi. Şimdi yeni dönemde yerine nasıl birisi asaleten atanır bilemeyiz ama kilitlenmişliği aşamayacak biri olduğunu söyleyebiliriz.
Eğer durum buysa artık Türkiye için çok fazla seçenek yok. Güvenli Bölge anlaşmasını iptal etmek ve Fırat'ın doğusuna girmek gerekiyor. Bunun çok kapsamlı bir operasyon olmasına da gerek yok. Adım atılsın ve koridor olmuyorsa bile belli kritik noktalar ele geçirilsin, yeter. Fiili durum oluşturmak imkânsız değil. Amerikan tarafı böylesi bir kilitlenmişlik içinde Türkiye'nin operasyonunu kabullenmek durumunda kalacaktır. Önceden hedefleri ve çerçevesi çok net belirlendiği ve ilan edildiği müddetçe Amerikan tarafının söyleyecek sözü kalmaz. Biz bütün adımları attık. Alternatiflerin hepsini tükettik.
Ama şunu akıldan çıkarmamak lazım. Güvenli Bölge bizim tek hedefimiz değil. Asıl önemli hedef PYD'nin çökertilmesi. Güvenli Bölge o anlamda atılacak ilk adım gibi duruyor. Güvenli bölge kurulsa da kurulmasa da Türkiye Suriye'nin kuzeyinde bir koridor açsa da açmasa da veya askeri bir operasyon yapsa da yapmasa da PYD'yi çökertmeye dair ana planı hiç gündemden düşürmemeli.
Şimdilik bu işin en iyi yolu hala sınırlandırma stratejisi gibi görünüyor. Dikkat ederseniz dönüp dolaşıp hep buraya geliyoruz. Amerikan tarafı ister bilinçli ister bilinçsiz bize zaman kaybettiriyor. Ortak harekat gibi zaman maliyeti yüksek süreçlerin sonunda sil baştan ya askeri operasyon ya da sınırlandırma yöntemine geri dönüyoruz. O nedenle uzun vadede en garanti çözüm olan sınırlandırma ve istihbarat tedbirleriyle bu bölgedeki PYD kontrolünü zayıflatmak asıl gündem olmalı.