Suriye işinde çok kritik bir döneme girdiğimizin inşallah herkes farkındadır. İdlib'de her an her şey olabilir. Yeni bir mülteci akını Türkiye'nin en tedirgin olduğu durumların başında geliyor. Bunu engellemek adına elimizin altında çok da fazla seçenek yok. İdlib'de geri dönülemez bir noktaya girildiği andan itibaren Türkiye'nin askeri bir operasyonla kuzey koridoru kurup mültecileri o bölgede karşılaması tek çıkar yol gibi görünüyor. Bunun da risklerini hepimiz biliyoruz. Zaten çok kırılgan bir Suriye oyunu var ve bu oyunda Rusya ile yeni bir gerilime hiç ihtiyaç yok.
Aynı şekilde Fırat'ın doğusu için de karar anı yaklaşıyor. ABD'nin güvenli bölge sözünü tutmayacağını görmek için kâhin olmaya ihtiyaç yok. Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan iki hafta içinde karar vermek zorunda kalacağımızı dile getirdi. Bu tarihlerde değişim olabilir ama iki hafta içinde olmasa da belli bir tarihte askeri operasyon fikri mecburen masaya gelecek. Bu anlamda da çok seçenek yok. Fırat'ın doğusu için ben iki seçenek ancak bulabiliyorum. Ya doğrudan bir askeri operasyon ya da Amerika'yla köprüleri bütünüyle atıp Fırat'ın doğusunda bir sınırlandırma politikasına geçmek. Birincisi hızlı fakat riskli ikincisi daha az riskli ama zaman alacaktır. Ancak her ikisi de Amerika'yla yürümeye çalışmaktan daha güvenli gibi görünüyor. Bence artık müzakere süreci bitti.
Önümüzdeki bir yıl boyunca stratejik kararlar almak ve alınan kararlara uygun yöntemler belirlemek şart. Yoksa çok geç olabilir. Türkiye gelecek yüzyılını şekillendirebilecek bir eşikte. Bu eşiğe sadece kendi tercihlerimiz doğrultusunda değil uluslararası siyasetin akışı nedeniyle geldik. Öyle bile olsa bu saatten sonra bunları konuşmanın kimseye faydası yok. Şimdi tüm Türkiye'nin geleceğine dair bu kararları mümkün olan en geniş ittifakla alması ve bu kararlar çerçevesinde atılan adımlara topyekûn destek üretmesi lazım. Bu mesele bürokratik ve siyasi çekişme alanlarına hapsedilemeyecek kadar mühim. Ancak bakıyorum maalesef o noktada değiliz. Ne bürokrasi ne de muhalefet bu konuda somut öneriler getiriyor ne de konuyu topluma açık haliyle konuşuyor. Muhalefet hükümeti eleştirebilir ancak somut öneriler sunmaktan uzak. Her arayışı ve çabayı eleştirmek yerine tutarlı iddialar üretmek lazım. Bürokrasi üzerindeki ölü toprağını atmak zorunda. Çarkları hızla döndürmek için çabalamak gerekiyor.
Ama asıl sorun burada. Sanırım bu konu öylesine siyasallaştı ki, ülkenin genel çıkarını konuşmuyoruz. Halbuki mesele çok net. Türkiye'nin Suriye'de iki önceliği var. Bir PKK devletini engellemek iki göçün önüne geçmek. Bu anlamda ben maalesef hükümet dışında elle tutulur gözle görülür bir açıklamaya rastlamıyorum. "NATO'yu koruyalım. Rusya'yı kızdırmayalım" şeklinde yapılan yorumları ise üzülerek izliyorum.
Mesela ben bilmek istiyorum. Muhalefetin veya bürokrasinin askeri operasyon fikri nedir? İdlib'te neyi öngörmektedir? Göçmen konusunda ne yapılmalıdır? Eğer bu konularda üç beş tutarlı laf bile etmekten kaçarsanız kusura bakmayın ülke menfaatleri adına değil kendi dar çıkarlarınız adına pozisyon alma gayretiniz ortaya çıkar. Ondan sonra ne söyleseniz boş. Ya şimdi konuşun ya da sonsuza kadar susun.