Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BASRİ YALÇIN

Seçimin ardından

Mahalli idareler seçiminin bile bu kadar çekişmeli geçtiği kaç ülke vardır bilmiyorum ama yine çok sert bir seçim sürecinden geçtik. Tam da geçtiğimiz söylenemez. İstanbul için hukuki süreç devam ediyor. Son kararı YSK verecek. Karar her ne olursa olsun hepimiz uyacağız. Ancak bu tartışmaların kısa sürede biteceği anlamına gelmesin.
Zira hem ortada çekişmeli bir resim var hem de bu zamana kadar görmediğimiz derecede şaibeli durumlar ortaya çıktı. Baştan beri söylemeye çalışıyorum. En iyi yöntem tüm oyların yeniden sayılmasıydı. Bu olmadığı müddetçe kimsenin içi rahat etmeyecek. Ancak o aşamayı geçtik artık. YSK reddetti. Tüm karmaşaya rağmen alınan bu karar belki hukuken doğru olabilir ama hukuk her zaman vicdanları doyuran kararlar almıyor.
Bunun üzerinden iki laf etmek lazım. Öncelikle artık kimse bana lütfen diktatörlük lafı etmesin. İktidar partisi 20 gündür seçimlerde hakkının yendiğine dair başvurular yapmasına rağmen hukukun nasıl işlediğini hep beraber gördük. Kimileri AK Parti'nin YSK üzerinde bir baskı kuracağını iddia ediyordu. Kimileri seçimlerde iktidar partisi lehine usulsüzlükler yapıldığını ve yapılabileceğini söylüyordu. Bunların hiçbirinin doğru olmadığı çıktı ortaya. Hatta deliller AK Parti'nin 300 sandıkta 17 bin oyunun iç edildiğini gösteriyor. Ağzı bağlı 30 bin çuvalın içinde ne kadar usulsüzlük olduğunu bilemiyoruz.
Tüm bu olup bitene rağmen hâlâ bu ülkede diktatörlük vardır diyen çıkarsa ben artık bu lafı ciddiye alamam. Diktatörlük olan ülkelerde böylesi çekişmeli seçim yarışı olmaz. İktidar partisinin oyları muhalefet adaylarına işlenmez. Böylesi bir konu 20 gün boyunca sürmez. Diktatörlük olan ülkelerde tüm bu süreçler 20 dakika içinde hallolur ve iktidar partileri genelde yüzde 90 civarında bir oyla kazanır.
Hep söyledik. Burada bir otoriter rejim yok. Asıl sorun devlet otoritesinin sürekli baskı altında olması. Devletin normal işleyişi ve suçluları tespit edişi bile otoriterlik sıfatıyla damgalanıyordu. Şimdi herkes gördü. Bu ülkede seçim ve hukuk en kritik konularda bile iktidar partisi aleyhine işleyebiliyormuş.
Bu tartışmalar hiçbir zaman bitmeyecek. Devam edeceğiz. Ancak ülkenin tek gündemi seçimler değil. Bir an önce normale dönmek ve normal işleyişi sağlamak zorundayız. Cumhurbaşkanı Erdoğan iki ana başlık verdi. Ekonomi ve güvenlik konuları bizi bekliyor. Ve bu iki madde birbirinden bağımsız değil. Türkiye haklı olarak güvenlik tedbirlerini aldıkça Türkiye'ye yönelik ekonomik baskı da artış gösteriyor. PKK, FETÖ, Suriye gibi konular olmasaydı, S-400, Rahip Brunson, Hendek Operasyonları, OHAL, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı da olmayacaktı. Bunlar olmasaydı Amerika'yla çekişme gibi bir sorunumuz da olmayacaktı. Türkiye kendi güvenliğini ve özerkliğini sağlamaya çalıştıkça baskıya maruz kalıyor. Bu baskı da en çok ekonomik alanda hissediliyor.
Yaz boyunca S-400'ler konusunda benzer bir tutumla mücadele edeceğiz. Bu nedenle derhal ekonomik reformları sahneye koyup, kemerleri sıkıp ekonomik açıdan güçlü bir konuma gelmek zorundayız. Önümüzde dört yıllık bir istikrar dönemi var. Bunu iyi değerlendiren bir iktidar hem ekonomiyi güçlendirebilme hem de ülke güvenliğini daha sağlam bir zemine oturtma şansına sahip.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA